Alpay Gökçe: Çalışmak İsteyen Bir Valimiz Var, Onuda Kendimize Benzetmeyelim

Büyük Birlik Partisi (BBP) İl Başkanı Alpay Gökçe ile son derece keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşimiz sırasında Başkan Gökçe, Elazığ'ın sorunlarına temas ederek, 'Elazığ, esasında sahipsiz değil sadece Elazığlılar istemeyi ve talep etmeyi bilmiyor' dedi.

Vali Çetin Oktay Kaldırım'ın Elazığ için bir nimet olduğunu da dile getiren Başkan Gökçe, “Çalışmak isteyen bir Vali var bize benzetmeyelim.” Diyerek kent protokolüne bu manada güzel bir mesaj verdi.

İlimiz bürokrat ve protokolünün çalışma temposuna eleştiri getiren BBP İl Başkanı Alpay Gökçe;

“Valiyi de kendimize benzetmeyelim!”

Büyük Birlik Partisi (BBP) İl Başkanı Alpay Gökçe ile son derece keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik. Söyleşimiz sırasında Başkan Gökçe, Elazığ'ın sorunlarına temas ederek, “Elazığ, esasında sahipsiz değil sadece Elazığlılar istemeyi ve talep etmeyi bilmiyor” dedi. Vali Çetin Oktay Kaldırım'ın Elazığ için bir nimet olduğunu da dile getiren Başkan Gökçe, “Çalışmak isteyen bir Vali var bize benzetmeyelim. Kısacası Vali Bey'i kendimize benzetmeyelim. Bizler Vali Bey gibi olup, onun çalışma temposuna ayak uyduralım” diyerek kent protokolüne bu manada güzel bir mesaj verdi.

BBP İl Başkanı Alpay Gökçe ile son derece keyifli bir söyleşi gerçekleştirerek Elazığ'ı ve de Elazığ'da siyaseti konuştuk. Söyleşimiz sırasında Başkan Gökçe, Elazığ'ın kronikleşen sorunlarını masaya yatırarak Elazığlıların talep etmeyi bilmediğini ifade etti. İşte Başkan Gökçe ile gerçekleştirdiğimiz söyleşinin detayları…

Göreve geldiğiniz ilk gün, sandık kaygısı ile değil sırat kaygısı ile siyaset yapacağınızı aktardınız. Peki, siyasi konjonktürde sizce bu mümkün mü?

“BİZLER SİYASETİN CAZİBESİNE KAPILMIYORUZ”

Siyasete giren insanların samimi niyeti ile bu söylediğimi doğru orantılı. Eğer bir siyasetçi samimi niyetler ile sandığı düşünmeyip, Allah korkusu ile siyaset yapıyorsa bu son derece iyidir. Çünkü bu olması gereken doktrinlerden biridir. Halk nezdinde kendi vicdanınızın nezdinde bu böyledir. Ülkemiz gerçekten sorunlu bir süreçten geçiyor. Siyasiler bunları doğru bir şekilde vatandaşa aktarmalılar. Bizim vatan, millet diye kaygımız var. Bizim milletimiz ve insanımız diye bir kaygımız var. Bizler bu açılardan baktığımız zaman; biz siyasetin cazibesine katılmıyoruz. Eğer makam ve mevkii hırsına yenik düşersek ülkemizi kaybedebiliriz. Ülkemizi kaybettiğiniz takdirde makamınız, paranız olsa ne olur olmazsa ne olur. Hepsinin önünde vatan var, millet var, bayrak var ve bağımsızlık ideolojisi var. Bu nedenle bahsettiğiniz o cümleyi kullandım. Bizim ilk önce insanımızı ve de milletimizi kazanmamız lazım. Ondan sonra makam ve mevkii gelir. Yıllarca partimizin milli duruşu ve devletçi çizgisinden yola çıktığınızda bunu görürsünüz. Şehit Genel Başkanımız Muhsin Yazıcıoğlu, hiçbir zaman makam mevki hırsı ile siyaset yapıp söylem üretmedi. Tamamen vicdani ve ahlaki bir çizgide ilerledi ve öylede vefat etti. Almış olduğu oy oranına baktığınızda da bunu görebilirsiniz. Yazıcıoğlu'nun şöyle bir söylemi vardı: Şayet ben ihale takipçiliği yapacak olsaydım, dünya nimetlerine tamah edecek olsaydım ne benim girmiş olduğum ihalelere kimse girebilirdi ne de benim kazanmış olduğum paraları kimse kazanabilirdi. Bizim ülkemizde ilginç mesela Cem Uzan siyasete girdiği ilk zamanlarda döner ekmek ile %7 oy aldı. Muhsin Yazıcıoğlu gibi çile çekmiş, siyasetin bedelini ödemiş biri; Maalesef %1'i aşamamıştır.

Bahsettiğiniz gibi BBP, seçim barajını hiç aşamadı. Siz genç bir siyasetçisiniz peki neden BBP'de siyaset yapıyorsunuz?

“BBP'NİN TEMİZ VE KİRLENMEMİŞ BİR VİZYONU VAR”

Büyük Birlik Partisinde siyaset yapmamın nedeni; Muhsin Yazıcıoğlu'nun siyasetteki duruşudur. Yazıcıoğlu, siyasete ahlaki bir duruş kattı. Birde siyasi arenada BBP'nin çok temiz bir duruşu var. Hem milliyetçi hem de maneviyata önem ver bir parti. Bu nedenle Türk Siyaseti için köşe taşı önemine sahip bir partidir. Çünkü içerisinde, vatanseverliği, milliyetçiliği hem de maneviyatın kutsal değerlerini barındırıyor. Yani BBP'nin temiz ve kirlenmemiş bir vizyonu var. Bu nedenle bu çatı altında siyaset yapmak istedim. Samimi düşüncelerimizle bu böyledir. Bunun altında ne bir rant ne çıkar ne de menfaat ilişkisi yatmaktadır. Sadece; düzgün bir siyasi parti olduğu için burada durmayı elzem gördüm.

Siyasete bir hayli değindik. Özellikle sosyal medya hesapları üzerinden kentimizin sorunlarına bir hayli dikkat çekiyorsunuz. Peki, sizce kentimizin en temel sorunları nelerdir?

“ŞU AN ELAZIĞ'IN DEMOGRAFİK YAPISI DEĞİŞİYOR, EN BÜYÜK TEHLİKE BU”

İnsanların gözden kaçırdığı bir takım şeyler var. Gelişmişliği kaldırım yapma, bulvar açma gibi şeylerle doğru orantılı görüyorlar. Oysa benim gördüğüm en büyük tehlike ve sorun olarak gördüğüm şu. Şu an Elazığ'ın demografik yapısı değişiyor. Öyle mahalleler var ki Suriyeli hegemonyası baskın. Mevcut yerli nüfusun üzerinde bazı mahallerde Suriyeli nüfus. İlimiz ölçeğinden bakacak olduğumuzda yarın bugün azınlık psikoloji ile bu insanlar örgütlenebilir. Suriyelilerin kendi aralarında bile problemleri oluyor. Bu nedenle bu tür sorunların bu günden görülmesi gerekiyor. İlimiz yetkilileri İlimizin demografik yapısını korumalılar. İyi Suriyelileri tenzih ederek belirtiyorum. Mesela ileride Suriyeli dilenci çetesi kurabilirler. Yarın bugün uyuşturucu gibi kötü maddelerinin satımında yer alabilirler. Bunları şimdiden öngörüyoruz. Elazığlıların şöyle bir hastalığı var. Sürecin içinden geçerken kimse tepkisini ortaya koymuyor. Aksaklıklara eğilmiyor. İlerleyen dönemlerde sorun kangrene döndüğü zaman, vah vah nasıl bu hale geldi. Niye bu hale geldi. Demeye başlıyorlar, işte bu çok çok yanlış. Bugünden gördüğümüz sorunlar üzerine konuşmalıyız. İlerleyen süreçte Elazığ'ın ve hatta Türkiye'nin en büyük sorunu bu olacak. Kilis ilimizde Suriyeli nüfusu yerli nüfusun üzerinde. İlimize dönecek olursak; Karşıyaka, Salıbaba, Sanayi, Aksaray ve Mustafapaşa mahallerinde Suriyeli nüfus çoğunluk durumda. Bu entegrasyon sağlanamadığı takdirde çok ciddi bir sorun olacak. Bunun üzerine diğer sorunlarımızı konuşabiliriz. Şehir içi trafik sorunumuz, tren yolunun şehrin içinden geçmesini konuşabiliriz. Çünkü tren yolu yüzünden şehir alt tarafa doğru gelişme gösteremiyor. Doğukent'e, Yıldızbağları'na, Fevzi Çakmak'a doğru büyüme gösteremiyor. Bunlardan dolayı Elazığ sadece batıya doğru gelişme gösteriyor. Tüm bunların neticesinde de batıda mülk, gayrimenkul son derece pahalı oluyor. Tren yolunun muhakkak şehrin içinden çıkartılması gerekiyor. Çimento Fabrikası var. İnsanların sağlığına da zarar veriyor. Kentin mimari yapısını da olumsuz manada etkiliyor.

Sorunlara eğiliyorsunuz, eğilmesine de bu sorunların ardından yerel idareciler size dönüş sağlayıp, sorunlara ilişkin çözüm önerilerinizi soruyorlar mı?

“ÇÖZÜM ÖNERİLERİ ANLAMINDA PEK KİMSE İLE BİR ARAYA GELEMİYORUZ”

Geçmiş dönemlerde aktif şekilde köşe yazarlığı yaptım. O süre zarfından bir iki kere şehrin problemlerine ilişkin kaleme aldığım yazıların ardından şehrin mülki amirleri geri dönüş yapmıştı. Sosyal medya paylaşımlarıma şehir dışındakiler daha fazla ilgi gösteriyor. Maalesef Elazığ'da yazma, gündeme getirme ve konuşma gibi bir takım meziyetlerin karşılığı pek kabul görmüyor. Bu açıdan da Elazığ adına üzüntü duyuyorum. Oysa sosyal medya son derece aktif bir mecra; insanlar artık sorunlarını buradan gündeme getiriyor ve sosyal medya vasıtası ile sorunlarına çözüm arıyorlar. Ancak bizler bu mecrayı da sağlıklı ve düzgün bir şekilde kullanamıyoruz. Bu anlamda da çözüm önerileri noktasında da pek kimseyle bir araya gelemiyoruz.

İlimizde yazma, gündeme getirme ve de konuşma gibi meziyetlerin pek karşılık bulmadığını aktardınız. Son yıllarda İlimizin okuma oranı da bir hayli düştü ve okuma kampanyaları başlatıldı. Siz bu kampanyaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

“OKUMANIN KESİNLİKLE GENELE YAYILMASI GEREKİYOR”

Okumanın genele yayılması gerekiyor. Camilerimizde kütüphane olmalı. Kütüphane olmadığı ve okur yazar oranımız artmadığı sürece; Camiye gelen cemaatin 7'den 70'e öğretim verilmediği takdirde biz başarılıda olamayız. Ciddi bir manada gelişmiş bir toplumda olamayız. Gelişmiş toplumlar devrimlerini, eğitimle başarmışlardır. Biz maalesef bu manada çok gerideyiz. O kadar acı bir tablo ile karşı karşıyayız ki Kerimcan Durmaz, Aleyna Tilki gibi isimlerin takipçi sayıları milyonlarcayken; yaşadığı sürece Oktay Sinanoğlu tanınmadı bile. Aziz Sancar'ın takipçi sayıları ancak binleri buldu. Hatta bu bilim adamlarımızın isimleri dahi bilinmiyor. Çocuklarımız, gençlerimiz rol model olarak Aziz Sancar'ı, Selçuk Bayraktar'ı rol model olarak benimsemeli. Selçuk Bayraktar, Ülkemizde insansız hava araçlarını yapan kişi. Ayrıca geçtiğimiz günlerde insansız jet hava araçlarının da startını verdi. Annelerin, babaların çocuklarına bunları rol model olarak öğretmesi gerekiyor. Bu nedenle eğitim kanayan yaramız. Eğitim olmazsa; Ülkemiz var olmaz. Eğitimli toplumlar bölünmez. Bir ülkenin müdafaası savaş alanında başlamaz. Okul sıralarında başlar. Okul sıralarında çocuklara doğru eğitim vermelisiniz. Bunun için eğitimimiz kesinlikle milli olmalı bir de sosyal medya doğru kullanımı daha okul öncesi dönemde verilmeli.

Elazığ'da siyaset yapmak nasıl ve Elazığ'da siyasetçi olmak sizce zor mu?

“ELEŞTİRİ KÜLTÜRÜ YOK, MİKROFONLAR AÇILDIĞINDA HERKES BİRBİRİNE CİLA ÇEKER”

Siyasette ilkeleriniz ve hedefleriniz yoksa Elazığ'da siyaset yapmak son derece kolay. Herkesle iyi geçinirsiniz. Mikrofon uzatıldığında; herkes birbirine cila çeker. Çünkü bir adım sonrasında herkesin birbirinden beklentileri ve talepleri vardır. Elazığ'da insanlar, bu şehri dönüştürelim, değiştirelim ve geliştirelim gibi bir kaygı ile siyaset yapmıyorlar maalesef. Kapımın önüne yolu nasıl getirebilirim. Gelinimin tayini nasıl yapabilirim. Oğluma iş kapısı nasıl açabilirim şeklinde ilerleyen siyasetçilik ve de dernekçilik yapısı var. Bugün Elazığ'ın içinde olduğu kısır döngünün temelinde de bu var. Az öncede belirttiğim gibi hedef olmayınca, kimse kimse ile sürtüşmez ve de kimse birbirini eleştirmez. Siyasetin doğrusu bumudur. Elbette değil. Ama Elazığ'da eleştiri kültürünü oturtamadık. Eleştiri kültürü demek illa kavga gürültü demek değil. Eleştiriyi yapıcı yapmalıyız. Eleştiri yaparken doğru bir üslup ile ilerlemeliyiz. Eleştirirken; insanları hedefe koyan ve de belden aşağı vurarak hareket etmemeliyiz. Doğru, yapıcı ve sorunların tespiti konusunda güzel, sağlıklı bir eleştiri ortaya koymalıyız. Böyle bir siyaset vizyonumuz olmalı. Bu Elazığ'da var mı? Elazığ küçük bir şehir olduğundan herkes birbirini tanıyor. Herkesin birbiri ile samimi, ticari ilişkileri var. Bundan dolayı da insanlar eleştirip birbiri ile kötü olmak istemiyor. Aman eleştirmeyeyim, o insanla iyi geçineyim mantığını güdüyorlar. Bu bana kalırsa bu şehre yapılan en büyük ihanettir. Memleketin işinden önce; kendi işimizi düşünemeyiz. Bunu yaptığımız anda biz bu şehre ihanet ederiz. Elazığ siyasetindeki en büyük sorun bu.

Kamuoyunda sürekli Elazığ'ın sahipsiz olduğuna, sahipsiz bırakıldığına dair ifadeler var. Sizce de Elazığ gerçekten sahipsiz mi?

“İSTEME VE TALEP ETME KÜLTÜRÜNÜ OLUŞTURMALIYIZ”

Elazığ sahipsiz değil. Elazığ halkı da, bürokratları da, STK'ları da, İktidarı da ve muhalefet partileri de istemeyi bilmiyor. İsteme kültürünü bilmiyor. Bugün Diyarbakırlı bir siyasetçi el ovuşturarak, el pençe divan durarak bir şeyler talep etmez. Güçlü bir siyasi irade ortaya koyarak ister. Sonra isteğinin olması içinde elinden gelen çabayı gösterir. Kendi içimizde aman birbirimizle iyi geçinelim mantığı ile hareket ederken, tepedekilerle de kötü olmayalım diyerek hareket etmekteyiz. Böyle bir mantık güdüyoruz. Bölgede Elazığ diğer illerin gerisinde kalmıştır. Bu gün kimse gelerek biz Malatya'dan daha iyi durumdayız diyemez? Yine kimse bana Diyarbakır'dan iyiyiz de diyemez. Bu illerde yaşayan insanlar demek ki bir şeyleri doğru yapıyor. Bizse eksik ve yanlış yapmaktayız. Düz bir bakış açısı ile baktığımızda bunu söylemek mümkün. Bizim bir an önce şehir insanı olarak; isteme ve talep etme kültürünü geliştirmemiz gerekiyor.

Birde Vali Çetin Oktay Kaldırım, gayretli temposu ile vatandaşın gönlünde şimdiden bir yer edindi. Bu kentte siyaset üreten biri olarak siz Vali Kaldırım'ın çalışmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

“STK'LARIN VE DERNEKLERİN VARLIK SEBEBİ NE? BİZ HALÂ SORUNLARIMIZI BİLMİYORUZ”

Vali Çetin Oktay Kaldırım'ın çalışmalarını değerlendirmeden önce; şunu hatırlatmakta fayda var. Vali Kaldırım, İlimize gelip görevine başlamadan önce; Elazığlılara, Elazığ'ın önceliklerini sordu. Sadece Elazığspor ve stadyum mevzuları gündeme geldi. Ya bu memleketin tek sorunu Elazığspor ve stadyum değil. Trafik sorunumuz var, şehir merkezindeki basık bir yapılaşma hakim, İlçe otogarını andıran bir otogarımız var. Şehrin içinde kalan tren yolu sorun, yapılaşma için fazla alanımız olmadığından dolayı; gayrimenkul fiyatları son derece pahalı bir duruma gelmiş. Bunları konuşmak durumundayız. Artı vatandaş konuların detayına hakim olmayabilir ama ya STK'lara ne demeliyiz. STK'ların ve Derneklerin varlık sebebi ne? Halkın bu eksikliğini STK'lar gidermelidir. Onların varlık misyonu bu olmalıdır. Baktığınız zaman hangi STK elinde dosya ile Vali'nin kapısını çaldı? Sorunlarımız şunlar şunlar şunlardır diye aktardı. Biz Elazığ'ın gerçek manada sorunları nedir onları dahi masaya yatırmamışız. Bizim İçerisinde STK'ları, medyayı, iktidarı, muhalefeti ve de yerel idarecileri kapsayan bir ortak yapıya ihtiyacımız var. Bu yapı ilk önce şehrin sorunları nedir? Noktasında bir yol haritası çıkarmalıdır. En az 10 ya da 15 maddelik bir yol haritası çizilmelidir. Bu yapı sorunların çözümüne dairde bir misyon üstlenmelidir. Birer birer bu sorunların çözümü noktasında hareket edilmelidir. Biz sorunlarımızı bilmiyoruz. Birde burada medyaya da görev düşüyor. Medya STK'ları çalıştırmalı. Bizde STK'ların ve Derneklerin sanki birinci önceliği Filistin'i kurtarmak. Sadece Filistin gündeme geldiğinde bu konuda misyon üstleniyorlar. Filistin için gösterilen birliktelik ve beraberlik neden Elazığ'ın sorunlarında gösterilmiyor. Bu birliktelik Elazığ'ın sorunlarında gösterilecek olsa Elazığ'ın sorunları kalır mı? Tamam Filistin için bir araya gelelim gelmesine de fakat biz önce şehrimizi bir kurtaralım. Şehrimiz için faydalı çalışmaları ortaya koyalım. Yine Filistin'e sahip çıkalım. Güçlü bir şehircilik, güçlü bir ülke olmadığımız takdirde; Filistin'e damla kadar etkimiz olur mu? Oraya el uzatma şansınız olmaz. Vali bey Elazığ için bir nimet. Vali bey genç, enerjik ve bir şeyleri yapmak için heyecanlı biri. Bu gün Arap yatırımcıları şehrimize çekerek, büyük yatırımların önünü açmaya çabalıyor. Yatırımların içeriğine dair daha ayrıntılıda konuşulabilir. Fakat Valimizin olumlu ve müspet çalışmalarına şehrin ileri gelen STK'larının, iktidarın, muhalefetinde destek olması lazım. Vali beye projelerle gitmeliyiz. Ama bizdeki algı ne Vali bey göreve geldi gidelim çiçeğimizi alıp hayırlı edelim. Bu mantığı artık geride bırakmalıyız. Biz Vali beyin odasını sorunlar ve çözümleri noktasında aşındırmalıyız. Vali beyin zaten zaman sorunu var. Bu dar olan zamanı çay içmeye, eften püften konuları konuşmaya ayırmamalıyız. Yoksa bu şehir bir adım ileri gidemez. Sorunu olmayan ve de çözümü olmayanlar, boş yere Vali beyin zamanını çalmasın. Çalışmak isteyen bir Vali var bize benzetmeyelim. Kısacası Vali beyi kendimize benzetmeyelim. Bizler Vali bey gibi olup, onun çalışma temposuna ayak uyduralım. Ama biz ne yapıyoruz gidelim çayımızı içelim, günü birlik dedikodular yapıp, zamanımızı buna harcayalım demekteyiz. Bizim ülke ve şehir olarak bir dakikamızı bile boş geçirme lüksümüz yok.

Sizde Vali Çetin Oktay Kaldırım gibi İlimizde dedikodunun varlığına dikkat çektiniz. Vali Kaldırım, dedikoduyu bırakmamız gerektiğini aktarmıştı. Sizde Vali Kaldırım'ın bu görüşlerine katılıyor musunuz?

“MAALESEF DEDİKODU BİZİM KÜLTÜRÜMÜZ”

Maalesef dedikodu bizim kültürümüz, bizim çalışma kültürümüz yok. Olması gerekende çalışma kültürüdür. Burada Vali beye katılıyorum. Artık buna benzer söylemleri yüksek perdeden ifade etmeliyiz. Gerçeklerimizle yüzleşmeliyiz. Biz çalışan bir millet değiliz. Biz çalışkan bir toplum değiliz. Biz dedikoduyu ve günlük siyasi çekişmeleri yaşamımızın merkezine alıp, çalışmayı ötelemiş bir toplumuz. Kalkınmayı ve sanayileşmeyi de öteledik. Bugün çay ocaklarımızda kahvehanelerde sanayileşme, kalkınma ve de üretme adına bir sohbet hakim mi? Hiç böyle bir şeye denk gelindi mi? Ama senin partin, benim partim, senin liderin ve benim liderim konuları gündemde yer tutuyor. Maalesef bizim insanımızın konuştuğu konu bu. Gelişmiş toplumlarda siyaset insanların bu denli önceliği değildir. Gelişmiş toplumlarda sandıkta siyaset konuşulur. Bizde iki tane insan bir araya gelse siyaset konuşuyor ve beşinci dakikadan sonrada birbirlerini kırıyorlar. Hatta kavga noktasına geliyorlar.

Partiniz 16 Nisan Referandumunda biraz çekimser rol oynarken, 2019 seçimlerinde MHP'nin Cumhurbaşkanı adayı göstermeyeceğiz. Bizim adayımız Recep Tayyip Erdoğan demesi üzerine BBP'den de erken bir açıklama geldi. Peki tabanınız bunu nasıl karşıladı?

“BU SÜREÇTE GÜÇLÜ LİDERE İHTİYACIMIZ VAR”

Öncelikle şunu belirteyim siyasette herkesi memnun edemezsiniz. Diğer camialarda olduğu gibi bizde de olaya farklı bakanlar var. Genel merkezler siyasetin derinliklerine daha vakıflar. Genel Başkanlar düzeyinde neler konuşulduğunu tam bilemiyoruz. Bu süreçte ülkemiz üzerindeki tehlikeler nelerdir? Yapılması gereken nelerdir? Biz bu konuların derinliklerini bilmiyoruz. Bilemiyoruz. Ancak Genel Başkanımız Mustafa Destici'nin, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin ve Sayın Cumhurbaşkanımızın da vatan sevgisinden şüphem yok. Vatan sevgisi olan insanların vatana ihanet noktasında hareket edeceklerine ihtimal vermiyorum. Bu nedenlerden dolayı; insanların samimi niyetlerini biliyorsak, ve bu insanların öncelikleri vatan ve millet sevgisi ise bu insanların yanlış karar alacaklarını düşünmüyorum. O nedenle bizler Genel Merkezimizin aldığı kararlara bağlı olarak destekleme kararımızın doğru olacağına kanaat getirdik. Bugün ülkemizin geçirdiği tehlikeli süreçlerden dolayı da önceliklerimiz değişmiştir. Bu gün bizler ülkemizde benzinin ve etin fiyatını konuşacak konumda değiliz. Ülkenin et ve benzin fiyatından önce konuşması gereken konusu milli bekasıdır. Çünkü milli beka tehdidi ile karşı karşıyayız. Biz bu tehlikeyi geride bırakırız. Domatesin, patatesin, benzinin ve de etin fiyatını konuşuruz. Elbette bu noktalarda da sorunlar var. Bu noktadan dem tutan insanların rahatsızlıklarını da anlıyoruz. Fakat resmin büyüğüne bakmalıyız. Emperyalizm bugün gelmiş ülkemizin sınırlarına dayanmışken bizim önceliğimiz et fiyatı olmamalıdır. Öncelikle et fiyatını konuşmak gibi bir lüksümüz var mı? Bugün askerlerimiz Suriye'de, Katar'da, Somali'de ve Azerbaycan'da bu nedenle bizim günlük siyasi çekişmeler ile zaman kaybetme lüksümüz yok. Gerekirse bizler salça ekmek yeriz. Bizim önceliğimiz bağımsızlığımız ve hürriyetimizdir. Şu an 7 düvel bize düşman. Bu süreç bizim ikinci milli mücadelemiz. Öte taraftan AK Parti'nin yanlışları yok mudur? Elbette vardır. Ama dediğim gibi az öncede ifade ettiğimiz gibi önceliğimiz şu an bunları konuşmak değil. Biz bu süreci güçlü bir liderle ve de güçlü bir iktidar ile bertaraf edebiliriz. Tüm bu gerekçelerden dolayı bu kararı destekliyoruz.

Son olarak eklemek istediğiniz, okurlarımıza ulaştırmamızı istediğiniz bir mesajınız var mı?

Ben bu keyifli söyleşi adına çok teşekkür ediyorum. Benim açımdan son derece doyurucu ve keyifli bir sohbet oldu. Medya düşüncelerimizi aktarmak açısından önemli bir mecra. Önemli bir mecrada bana da yer verdiğiniz için ben size ve sizin şahsınızda Fırat gazetesine teşekkür ederim.

Röportaj: Kübra TÜRKAN

Elazığ Online

Bakmadan Geçme