Jeoloji Mühendisi Ülger, Elazığ depremini değerlendirdi
Elazığ Online Medya Grubu olarak özel bir röportaj yaptığımız Jeoloji Mühendisi Fuad Ülger Elazığ'ın depremselliği hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundu.
Soru: Sayın Ülger Elazığ'ın depremselliğini değerlendirecek olursanız neler söylemek istersiniz?
Cevap: Türkiye genel yapı itibariyle henüz oluşumunu tamamlamamış bir yapıya sahiptir. Dolayısıyla ülkemizde yadsınamaz bir deprem gerçeği vardır. Özel olarak da Elazığ, Doğu Anadolu Fay Sistemi üzerinde bulunuyor. Hemen yanımızda Bingöl Karlıova hem Doğu Anadolu hem de Kuzey Anadolu Fay sistemlerinin kesişme noktasıdır. Bu anlamda ilimizde her zaman depremle karşılaşacağımız aşikar. Tabi bu depremlerin büyüklükleri ve şiddetleri farklılık gösterebilir.
Soru: 24 Ocak ve 27 Aralık depremlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Cevap: Bilindiği gibi 24 Ocak 2020'deki Elazığ depremi Doğu Anadolu Fay Sistemi üzerinde gerçekleşmiş, çok sayıda bina ağır hasar almış, birçok bina yıkılmış ve binlerce bina da orta hasar denen güçlendirmeye ihtiyaçlı hale gelmiştir. Geniş pencereden bakıldığında bu denli büyük bir depremde çok daha büyük kayıplar verebilirdik. Elbette tek kayıp bile fazla ancak 6.8 şiddetindeki bir depremden sağ çıkaran yapılar başarılı yapılardır.
Ardından birçok artçı deprem yaşadık ve adeta depremle anılır bir kent haline geldik.
Son olarak da 27 Aralık Pazar günü 5.4'lük bir deprem yaşadık. Buradan tüm hemşehrilerime geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.
Jeolojik olarak baktığımızda 27 Aralık depremi DAF üzerinde değil 13 km yakınında ve diri olmayan bir fay olan Uluova Fayı üzerinde gerçekleşmiştir. Elbette 24 Ocak depremi büyük bir deprem olduğundan bu tip küçük fayları tetikleyebilir. Uluova fayı dediğimiz bu fayın şu ana kadar kaydedilen en büyük ürettiği depremi Pazar günü yaşadık. Fayın boyuna ve cinsine baktığımızda da bundan daha büyük bir deprem üretmesini beklemiyoruz.
Uluova fayı Türkiye'nin diri fay haritasında olmayıp, doğrultu atımlı bir fay ve Fırat Üniversitesinin yaptığı çalışmalarda yaklaşık doğrultu Kuzey Doğu - Güney Batı olarak belirlenmiştir. Üretebileceği en büyük depremi de Pazar günü ürettiğini söyleyebiliriz. Elbette bundan başka depremler de olabilir ancak bu üretim aylar belki de yıllar sürebilir.
Soru: Sayın Ülger, vatandaşlar depremin büyüklüğünü fazla hissettiklerini söylüyorlar. Depremin büyüklüğü gerçekten fazla mıydı yoksa büyük mü hissedildi?
Cevap: Deprem olduktan hemen sonra Rasathanelere değerler gelir. Bu değerler ilksel değerlerdir. Daha sonra bölgedeki aletlere bakılarak ve değerlendirmeler yapılarak revize değerler verilir. Bu değerler arasında bazen küçük bazen büyük farklar gözlenebilir. Son söylenen değer her zaman sağlıklı olan değerdir.
Depremden hemen sonra yabancı bir kaynaktan verilen bir büyüklüğü ben de gördüm. Ama dediğim gibi bu ilksel bir veriydi. Sonrasında onlar da gerekli düzeltmeleri yaparak gerçek büyüklüğü verdiler.
Depremi aşırı derecede büyük hissetmemizin çeşitli faktörleri olabilir. Yüzeye yakınlık, merkeze uzaklık, depremin ivmesi, litoloji vs. bu faktörlerden bazıları.
Son yaşadığımız depremin ivmesi 24 ocak depreminin hemen hemen iki katıydı. Yüzeye 5 km daha yakında gerçekleşti. Ve bizim hissettiğimiz değer de ona göre büyüdü. Tüm bu faktörlere dayanarak şunu net olarak ifade etmekte fayda görüyorum. Depremin büyüklüğü doğru olarak kaynaklara geçti.
Soru: Yakınlarda bir deprem bekleniyor mu?
Cevap: Depremi önceden tespit edebilen bir cihaz veya alet yok. Bunu da kimsenin bilmesi mümkün değil. Ancak tahminlerle birkaç cümle kurulabilinir. Ben bu yöntemi son derece yanlış buluyorum. Kimsenin topluma korku pompalamaya hakkı yoktur. İtibar kazanmak için veya farklı mecralarda söz sahibi olabilmek için yapılan spekülatif ve popülist açıklamalardır.
Şöyle bir şey söylemek mümkün olabilir; Elazığ'da birkaç yüzyıl boyunca artık bu kadar büyük bir deprem beklemiyoruz.
Soru: Son olarak eklemek istedikleriniz nelerdir?
Cevap: Yukarıda da belirttiğimiz gibi ilimiz deprem gerçeğini en yakından yaşayan illerden biri. Zemin olarak Elazığ genel manada alüvyon zemin olarak görülüyor. Kısmen Kaya zemin olan yerler var ancak yerleşim yerlerinin yüzde 80'ine yakını dediğimiz alüvyon zemin üzerine oturmaktadır.
Alüvyon zeminler deprem dalgalarının iletiminde oldukça iletken olup bazı yerlerde sıvılaşma, bazı yerlerde şişme, bazı yerlerde kayma gibi problemler gösterebilmektedir. Dolayısıyla burada öncelikle Zemin Etüdü yapan Jeoloji ve Jeofizik Mühendislerine sonrasında bu etütlere bağlı kalmak kaydıyla Statik hesaplamalarını yapan İnşaat Mühendislerine nihayetinde ise müteahhitlere önemli ve hayati görevler düşüyor. Evin aksesuarlarına gösterilen önem zemine ve inşaatın geneline de gösterilmesi gerekiyor. 3-5 TL kar edeceğim derken insan hayatını tehlikeye atmak hem etik değil hem ahlaki değil hem de teknik değil. Bunlara dikkat edersek depremin büyüklüğü ne olursa olsun asla üzücü olaylarla karşılaşmayız.
Yüksek katlı yapılara ruhsat verilmesinden artık vazgeçilmeli, kaya zemin dediğimiz bölgelere imarlar açılmalı ve vatandaşların bu bölgelerde yapılar yapmasına izin verilmelidir.
Açıklamalarından dolayı Jeoloji Mühendisi Fuad Ülger'e teşekkür ediyoruz. Elazığ Online olarak hemşehrilerimize geçmiş olsun dileklerimizi iletiyoruz.