Av. Dr. İrfan Sönmez'den önemli açıklamalar

Elazığ haber: Sitemiz köşe yazarı aynı zamanda Elazığ'ın kanaat önderlerinden Avukat, hukuk doktoru İrfan Sönmez ile ülke ve Elazığ gündemine dair yapmış olduğumuz söyleşiyi siz değerli okuyucularımızla paylaşıyoruz…

Av. Dr. İrfan Sönmez'den önemli açıklamalar

FELAKET DÖNEMLERİNDE KIŞKIRTICI BEYANLARDAN KAÇINMAK GEREKİR.

Sayın Sönmez, yoğun bir gündemimiz var, yangınlar, Afgan mülteciler,ekonomik kriz, Elazığ'ın henüz tam anlamıyla sarılamayan deprem yaraları gibi... İsterseniz orman yangınları ile başlayalım. Günlerdir süren bu yangınlar ve yangın söndürme çalışmaları için ne diyeceksiniz.

Çok zorlu bir dönemden geçiyoruz. Böyle dönemlerde kışkırtıcı, tahrik edici yayınlar yapmamak lazım. Vatandaşın canı burnundayken oy hesabı ile gerçekleri gizlemek veya olduğundan büyük göstermek doğru değil. Olaylara hep siyasi fayda açısından baktığımız için bir türlü ortak bir noktada buluşamıyoruz. Olaylara milletimizin menfaatleri açısından bakmamız gerekir. O zaman göreceksiniz ki ortak noktalarda buluşmak zor değil.

Bakmıyor muyuz?

Bakıyor muyuz? TV'lere gazetelere bakın, herkes partisine göre yayın yapıyor. Orada insanların evi yanmış, bağı bahçesi tarumar olmuş, insanlar, hayvanlar ölmüş, bunları değil, iktidar ne kaybeder, muhalefet ne kazanırı konuşuyoruz. İlk konuşmamız gereken bir, ihmal var mıdır yok mudur, iki; yangın söndürme çalışmaları yeterli midir, değil midir, üç; insanlarımızın yaralarını en çabuk ve en etkili şekilde nasıl sararız olmalıydı.Bunları zaman zaman ihmal ettik.

Peki, sorayım o zaman söndürme çalışmaları yeterli miydi, ihmal olduğunu düşünüyor musunuz?

Ben ihmal yok desem inanacak mısınız? Görünen köy kılavuz istemez.Bu ülkede yılda ortalama 220-250 yangın çıkıyor. Akdeniz havzasında, Haziran-Eylül arası yangın ayları olarak bilinir. Ülkeler buna göre tedbirlerini alırlar. En etkili müdahale uçaklarla ve ilk yarım saatte yapılan müdahalelerdir. Uçak en seri müdahale aracı olduğundan yangınları önleme veya söndürmede en etkili araç olarak bilinir. Yangına hazırlık yapan ülkeler öncelikle uçak filolarının eksiklerini tamamlarlar. Ormanlardaki insan sirkülasyonunu azaltırlar. Meteorolojinin verilerini dikkatle takip ederler. Hava sıcaklığı, nem oranı, rüzgarın esiş istikametini izlerler.

Bizde yapılmıyor mu, ya da yapılmadı mı?

Bu sorunun cevabını sahaya bakarak cevaplayabiliriz. Keşke gerekli tedbirlerin alınmış olduğunu söyleyebilseydik. 2019'a kadar bu tür yangınlara Türk Hava Kurumunun uçakları ile müdahale edilirdi.2019'da THK devre dışı bırakılarak Türkiye uçaksız bırakıldı. İhale yoluyla söndürme işi bir şirkete ihale edildi, bu şirketin kiraladığı Rus helikopterleriyle yangınların söndürüleceği sanıldı. Oysa helikopterlerle ne uçaklar kadar su taşımak mümkün, ne de uçaklar kadar seri ve çabuk  hareket etmek mümkün. Helikopterin yarım saatte gittiği yere bir uçak 15 dakikada gidiyor. Erken müdahale bu işin can damarıdır. Yangın yayıldıktan sonra artık on uçakla yapacağınız işi 50 uçakla bile yapamazsınız. Çok büyük ihmal ve öngörüsüzlük var. THK'yı sevmeyebilir, ideolojik olarak karşı olabilirsiniz. Kurumlar görevlerini yapıyorsa sırf ideolojik sebeplerle onlara karışmayacaksınız.

Ama uçakların kullanılamaz halde olduğu söyleniyor.

CB Erdoğan öyle söyledi. THK'ya atanan kayyum başka bir şey, Tarım ve Orman bakanı daha farklı bir şey söyledi. Son söylenen bu uçakların 3-4 milyon dolarla hizmete hazır hale getirilebileceği yönündeydi. Yani aslında millete doğruyu söylemediler. Çünkü yangın ansızın yakaladı. Kendilerini savunduklarını sandıkça daha kötü duruma düştüler. Bu söyleşi yapıldığında yangınlar devam ediyordu. Harp-İş sendikası bu uçakları çok kısa sürede uçuşa hazır hale getirebileceklerini söyledi, muhalefetin 11 Büyük şehir Belediye Başkanı uçakları tamir etmeye talip oldu, CHP Genel Başkanı THK kayyumunu ziyaret ederek yardıma hazır olduklarını söyledi. Ama iktidar cephesinden cevap yok. Türkiye yanıyor, hükümet muhalefete itibar kazandırmamak için yapılan başvurulara cevap vermiyor. Bu ülke hepimizin, yanan ormanlar hepimizin. Orman yansın yeter ki muhalefet prim yapmasın tavrı yanlış bir tavır. Felaket anlarında oy hesabı yapmak, gerekli tedbirlerin önünü açmamak o yangınların sorumlusu olmaktır. İktidarı, muhalefeti ile dayanışma içinde olsaydık bugün belki daha az bir zayiatla kurtulmuş olacaktık. Ama iktidarın uzlaşmaz tavrı buna müsaade etmedi.

YANGINLARI KİM ÇIKARDI?

Yangınları PKK'nın çıkardığı söyleniyor?

PKK çıkarınca iktidarın söndürme görevi bitiyor mu? Yangın hangi sebeple çıkarsa çıksın ülkeyi yönetenlerin birinci sorumluluğu yangını söndürmektir. Şayet sabotaj varsa da bunu yapanları yakalayıp en ağır şekilde cezalandırmaktır. PKK bir terör örgütü, elbette böyle bir ihanete imza atabilir.Daha önce çok yaptı. Şu ana kadar resmi makamlar böyle bir tespitte bulunmadılar.Bu biraz da iktidarın ihmalini,yanlışlarını, plansızlığını ikinci plana itmek için dikkatleri terör örgütünün üzerine çekmek için ortaya atılan bir iddia. Bu işte PKK'nın parmağı varsa millete şikayet etmeyeceksiniz, gereği neyse yapacaksınız. O gereklilik; PKK ile  bir daha masa kurmamak, Öcalan'ın ikide bir elinize tutuşturduğu yol haritaları ile barış yapıyoruz diyerek örgüte yeni etki alanları açmamaktır. Kaldı ki PKK'yı ormanda aramak beyhude, daha bir ay önce, geçmişte, "Apo başkan, PKK şampiyon, TC katil değil, seri katildir," diyen bayan gazeteci Hilal Kaplan  CB Erdoğan tarafından TRT yönetim kuruluna atandı. Siz neyi şikayet ediyorsunuz. Yangınların aynı anda farklı noktalarda başlaması önemli bir şüphe nedenidir, bunu ortaya çıkaracak olan kolluk ve yargıdır. Sonra suçu sadece PKK'ya atmıyorlar ki.

Kime atıyorlar?

Bir gazeteci yangını Kılıçdaroğlu çıkardı diye paylaşım bile yaptı.Utanmasalar Kılıçdaroğlu benzin döktü, Akşener kibrit çaktı, Temel Karamollaoğlu'da gözcülük yaptı diyecekler. Utanma duygularını kaybetmişler. Ayrıca yapılan istatistiklere göre yangınların  yüzde 18-20'si sabotajdan, geriye kalanlar anız yakma, yıldırım, piknik, ve doğal sebeplerden kaynaklanıyor. Her yangında örgüt aramak bize bir şey kazandırmaz. Doğru olan her yaz buna hazırlıklı olmak, gerekli tedbirleri almaktır.

Bu uçak eksiği ekonomik krizden döviz yokluğundan olamaz mı?

Döviz yoksa niye Rusya'dan helikopter kiralıyorsunuz? Bu ülkede o kadar büyük savurganlık var ki, boş yatırımların herhangi biriyle onlarca uçak almak mümkündü. Bugün yangın uçaklarının fiyatı 5.2 milyon dolar ile 40 milyon dolar arasında değişiyor. Bir hafta Cumhurbaşkanı dinlensin diye yaptığımız sarayların  herhangi birine harcanan parayla onlarca uçak almak mümkündü. Melih Gökçek'in milyarlar harcayarak yaptığı şimdi kapısına kilit vurulan Ankapark'a harcanan parayla onlarca uçak almak mümkündü. Bu ülkede o kadar çok ölü yatırım var ki saymakla bitmez. Mesela Balıkesir Havaalanı. 2020'de açılan ve yıllık bir milyon yolcu garantisi verilen bu hava alanına uçak bile inmiyor. Çünkü yolcu yok. Keza, Kütahya, Afyon ve Uşak için yapılan Zafer Hava alanı için 1 milyon 300 bin yolcu garantisi verilmişti. Yılda ancak 70-90 bin yolcu bu hava alanını kullanıyor. Griye kalan yolcular için yurt içi 2, yurt dışı için 5 Euro hazineden yani hepimizin cebinden yapımcı firmaya veriliyor. Türkiye'nin kaynakları, imkanları har vurup harman savruluyor. Birazcık kamu malı şuuru olsaydı milyonlar, milyarlar bu ölü yatırımlara yatırılmazdı.Bugün ormanlarımız böyle yanarken içimiz yanmazdı.Daha dün sayın Cumhurbaşkanı Somali'ye 30 milyon dolar hibe etti.Uçaklarınız için 3-4 milyonu çok görüyorsunuz ama gösteriş için Somali'ye milyonlar veriyorsunuz.Bunun neresi doğru? Hani ne demiş eskiler; eve lazım olan camiye haramdır. Önce kendi halkınızın ihtiyaçlarını karşılayacak, sonra başkalarına bakacaksınız.

CB Erdoğan sosyal medyada dünyaya yapılan yardım çağrısını eleştirdi, savcılık soruşturma açtı. CB Türkiye güçlüdür, zayıf göstermeye çalışıyorlar dedi.

Bu tip felaketlerde insani yardım almak doğaldır,alınmalıdır da. Memleket yanarken kibir yapmak doğru bir davranış değil. Yıllardır dünya bizi kıskanıyor diye milleti kandırıyorlar. Avuç içi kadar Yunanistan'ın 39 uçaklık yangın filosu, İtalya'nın 19, o hiç beğenmediğimiz Fas'ın 5 uçağı var.Dünyanın kıskandığı Türkiye'nin kaç uçağı var,sıfır.

MÜLTECİ SORUNU 

Suriyeli mültecileri bile taşıyamazken şimdi bir de Afgan mültecileri çıktı. Her gün  yüzlerce Afgan mülteci sınırımızdan içeri giriyor.İçişleri bakanı Soylu sınırlkarımızı en hassas şekilde koruduğumuzu söyledi.Sınırları bu kadar delik deşik bir ülke var mıdır?

Yoktur, hiç bir ülkenin sınırlarından böyle elinizi, kolunuzu sallayarak kafileler halinde geçemezsiniz. Soylu, büyük laf ediyor ama yaptığı işe bakınca aynı büyüklüğü göremiyorsunuz. Sınırlarınızı koruyorsanız bu nedir? Niğde'de, İstanbul'da, Ağrı'da,Van'da,Muş'ta yakalananlar  gökten mi indiler.

Birden bire hızlandı sanki?

Aslında her şey çok açık.Haziran ayında CB Erdoğan,ABD başkanı Biden'le görüştü. Görüşmeye Dış İşlerinden tercüman almak yerine, bütün teamülleri çiğneyerek Merve Kavakçı'nın kızını tercüman olarak aldı. Biden'le görüşmeden sonra Afganlılar akın akın gelmeye başladılar. Belli ki her şey o görüşmede kararlaştırılmış. Nitekim ABD Dış İşleri Bakanlığı ABD'ye kabul edilecek mültecilerin başvurularını Türkiye'de yapabileceğini açıkladı. Bizimkiler tepki gösterdiler ama bu tepki suç üstü yakalanmış olmanın telaşıyla yapılmış bir açıklamaydı. Plan açık, ABD ile işbirliği yapan Afganlar Türkiye'ye gelecek, ABD burada keyfine geleni alacak gelmeyeni bize bırakacak. ABD'nin bu kadar Afgan'ı ülkesine almaya niyeti lsaydı bu tahliyeleri Kabil Havaalanında yapması gerekirdi. Kullandığı adamları şimdi bize bırakıyor, mesele budur.

Ama ABD ile sayın Cumhurbaşkanımızın arasının iyi olmadığı, ABD'nin Erdoğan'a karşı olduğu söyleniyor.

-Kim söylüyor? Yandaş medya, Erdoğan imajını pazarlayanlar söylüyor. ABD'nin yolunda yürüdüğünüz müddetçe ABD için demokrat olmuşsunuz, otokrat olmuşsunuz,siyasal İslamcı veya halkınızla problemli olmuşsunuz hiç önemli değil. ABD dış politikası ideolojik değil, faydacıdır. Yolunda yürüdüğünüz müddetçe ne olduğunuz önemli değildir.

BUYURSUNLAR TALİBANLA ANLAŞSINLAR

Yani Kılıçdaroğlu'nun iddialarını doğru buluyorsunuz?

Bir doğruyu Kılıçdaroğlu söyleyince doğru olmaktan çıkıyor mu? Sözün kimin söylediği değil, doğru veya yanlış olmasıdır önemli olan. Sadece Kılıçdaroğlu söylemiyor ki, birçok yazar da bu görüşte olduklarını yazdılar. Bir Cumhurbaşkanı Dışişleri bakanlığının tercümanı dururken Merve Kavakçı'nın kızını niye tercüman olarak görüşmeye alır? Dışişleri bakanlığının neyi öğrenmesini istemiyor? Eğer Biden Erdoğan görüşmesinde bu mesele gündeme gelmemişse niçin sınırlarınızı kapatmıyorsunuz? Her 10 mülteci 6 Türk vatandaşını işinden ediyor. 5.5 milyon Suriyeliden sonra sayısı 2-3 milyonu bulacak Afganlının gelmesi bu ülkenin bütün dengelerini bozar. Bu coğrafya bir kaçkınlar hapishanesi olamaz.

Ama ensar muhacirin diyorlar?

Muhacirin niçin hicret etmişti? Yüce İslam dinini yaşamak için. Mekke'de yaşama imkanı kalmadığı için. Karşılarında müşrikler vardı. Peki Afganlılar kimden kaçıyor, müşriklerden mi? Hayır! Farklı düşünen Müslümanlardan yani Taliban'dan kaçıyorlar. Müslüman Müslüman'ın şerrinden kaçıyor. CB Erdoğan Müslümanlıktan hareketle Taliban'la anlaşabileceğimizi söyledi. O kadar basitse buyurun anlaşın da bu adamlar memleketlerinde kalsınlar buraya gelmesinler. Ensar/muhacirin diyerek bu kavramları kirlettiler. Bu iktidarın bu millete yaptığı en büyük kötülük dini değerlerimizi 3-5 oy uğruna yağmalaması, dini dünyaya, siyasete feda etmesidir.

SİYASETÇİLERİMİZ İYİ SINAV VEREMEDİ

Ülkemizin çok sıkıntıları var ama herhalde Elazığ'ın daha çok sıkıntıları var. Depremin üzerinden 1.5 yıl geçti,  ne diyorsunuz yaralarımız sarıldı mı?

Çok büyük bir felaket yaşadık. Binlerce ev yıkıldı. Bir anda binlerce insan evsiz/barksız kaldı.Elazığ zengin bir şehir değil, imkanları sınırlı. Dolayısıyla yaralarını sarması da zor oldu. Deprem konutlarının büyük kısmı teslim edildi, daha hala yapılmayan, konteynerlerde kalan vatandaşlarımız var. Milletlerin büyüklüğü, büyük felaket anlarında ortaya çıkar. Mağdurlarınıza ne kadar sahip çıkıyorsanız o kadar büyük milletsinizdir. Ne kadar dayanışıyorsanız o kadar millet hem de büyük milletsinizdir. Elazığ'a elbette Türkiye sahip çıktı. Ama biz bize sahip çıkamadık.Bir şehirde depremin hemen ertesi kiralar iki atına çıkıyorsa o toplumda ahlaki sorunlar var demektir. Burada da öyle oldu. Kendi kendimizi yağlamayı çok seviyoruz, hatalarımızı görmüyoruz. Hatalarını görmeyen bir toplum onları düzeltemez.

Deprem konutlarını yeterli buluyor musunuz?

Bulmuyorum, bu evler Elazığ kültürüne uygun değil.Hapishane hücresi gibi odalarla Elazığlının ev ihtiyacı karşılanmaz. Çok acele edildi. Bu aceleciliğin vatandaşın evlerini yetiştirmekten ziyade ihaleleri kaptırmamak bir an önce dağıtma endişesinden kaynaklandığını düşünüyorum.Biraz zaman tanınarak, Belediyeye yeni bir imar planı yapma imkanı verilseydi vatandaşın cebinden hiç para çıkmadan daha güzel, daha donanımlı,daha estetik evler yapmak mümkün olurdu. 70-80 metrelik eve vatandaş neyini sığdıracak. Dahasını söyleyeyim en ucuz ev 150-170 bin TL'den başlıyor. Devlet bu parayı vatandaşa verse müteahhidini kendisi seçseydi daha iyi evler yapardı.İhaleleri aynı firmalara verme endişesi, vatandaşın beklentilerini karşılamanın önüne geçti. Derdimiz yapılan hiçbir şeyi küçümsemek değil, aynı parayla daha iyisini yapmak varken daha kötüsünün niçin yapıldığını sorgulamaktır. Siyasetçinin de, şehrin gazetecisinin, aydının da görevi budur.

Siyasetçimiz görevini yaptı mı?

Nerden baktığınıza bağlı. Vatandaşa fırça atanlar oldu, milletin tercümanı olmak yerine, Saray'a yaranmak isteyenler oldu.Bazıları Saray'a karşı görevini yaptı, Elazığlıya karşı görevini yapamadı.Halbuki iktidar milletvekili olmanın çok çeşitli avantajları vardır.Biraz ağırlık koysalar, yahut biraz ağırlıkları olsaydı daha farklı olabilir, vatandaş daha az yük altına girebilirdi.Siyasi tercihlerinizi doğru yapmazsanız ortaya çıkan sonuçlardan da şikayete hakkınız olmaz. Başkalarını suçlamak kolay biraz da kendimizi sorgulayalım.

Son olarak Elazığ siyasetini nasıl görüyorsunuz, kim düşüyor kim çıkıyor,adı geçen adaylar için ne diyorsunuz?

İsimler üzerinde yorum yapmak doğru değil, herkes kendine göre bir değer.Fakat şunu söyleyebilirim. İktidar küçülüyor, muhalefet büyüyor. Daha somutlaştırmak gerekirse Cumhur ittifakı eriyor, millet ittifakı büyüyor. Partili başkanlık sistemi çöktü. Türkiye'nin çok gecikmeden milletin kaderini bir kişinin keyfine mahkum eden bu sistemden kurtulması gerekiyor.

Elazığ'da partilerin şansı?

Daha çok erken, seçime daha uzun bir süre var. Bu eğilim devam ederse Saray ve AKP iktidarı biter. İlimizde AKP küçülüyor, CHP büyüyor. İYİ parti Türkiye genelinde büyük bir  ivme yakaladı. Bazı anketlerde yüzde 20'yi ulaştığı görülüyor. Bu sayın Akşener'in şahsi çabalarının bir ürünü, bazı teşkilatlar bu tempoya ayak uyduramıyor. Akşener'in pozitif enerjisini, mesajını seçmene taşıyamıyorlar. İYİ parti bu zaafını giderdiği takdirde  ana muhalefet partisi olması işten bile değil. Yeni partiler DEVA ve Gelecek giderek taban yapıyorlar.ikisinin de mayasının tuttuğunu düşünüyorum.

Ya MHP?

Orada arkadaşlarım var, MHP bizim geçmişimizdi. Yapacağım değerlendirme dostlarımı incitebilir, onun için kendi değerlendirmelerini kendilerinin yapmasında fayda var. Ülkülerimizle yapılan icraatları karşılaştırmak herkesi bir sonuca götürür.

Son soru demiştim, aday olmayı düşünüyor musunuz?

İnsan kendi kendini seçmez, seçen millettir. Bir kişinin ben adayım demesinin çok önemli bir anlamı yok. Önemli olan halkın, Elazığlının kimi istediğidir.Vekaleti asil olan verir.Halk isterse veya öyle bir talep sezerseniz olursunuz, sezmezseniz olmazsınız. Halka rağmen siyaset olmaz.

Sn.Sönmez bu güzel söyleşi için teşekkür ediyoruz.