Sönmez: 'Eski Dönem Bitti Yeni Ve Ahlaklı Bir Yönetime İhtiyaç Var'
İlimiz gazetelerinden Haber Kent gazetesine konuşan sitemiz köşe yazarlarından Av.Dr.İrfan Sönmez gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
İlimizin yakinen tanıdığı simalarından olan Av.Dr.İrfan Sönmez ile gerçekleştirilen söyleşide. Günümüz siyaseti değerlendirildi.
Birçok ulusal TV’de programlara çıktığı gibi yayımlanmış 3 kitabı olan Av.Dr.İrfan Sönmez kendisine sorulan sorulara açıklık getirdi. İşte idam hücrelerinden yazarlık ve bilim adamlığına ilginç bir başarı öyküsü olan Sönmez ile gerçekleştirilen çay tadında söyleşinin detayları…
Sizin bir de siyasetçi tarafınız var, çeşitli sitelerde günlük siyasi ve kültürel yazılar yazıyorsunuz, zamanında TV’lerde çok etkili konuşmalar yapıyordunuz. Ciddi bir okuyucu ve takipçi kitleniz var. Günümüzün siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Siyasetten ne kast ettiğinizi tam anlayamadım, çünkü siyaset geniş bir kavram. Siyasetin dili, iktidarı, muhalefeti, uygulanan politikalar, diploması gibi konular hep siyasetin alanına girer.Ancak bununla nereye gidiyoruz, sorusuna cevap aradığınızı varsayarsak, iyi gitmediğimizi söyleyebilirim. Siyasetin barometresi vatandaşın durumu, memnuniyetidir. İnsanların karnı tok, geleceklerine güvenle bakabiliyor, temel ihtiyaçlarını giderebilecek imkanlara sahipseler orada başarılı bir yönetimin varlığından söz edilebilir. Ama o ülkede insanlar gelecek tasavvurlarını kaybetmiş, aş iş endişesi içindelerse orada bir başarıdan söz edilemez.
Sizce vatandaşın bu soruya cevabı menfi mi?
Hepimiz halkın içinde yaşıyoruz, yönetimden kaynaklanan her şey hepimizi etkiliyor. Siyasi her başarı halkın hayatına, mutfağına da yansır. Refah düzeyi yükselir. Eğer vatandaş her istediğime sahibim, geleceğime güvenle bakıyorum, borcum harcım yok, dövizin yükselmesi, hayatın pahalılaşması beni etkilemiyor diyorsa mesele yok. Ama bunlar hayatımızı etkiliyor, yaşam standardımızı düşünüyorsa orada bir başarı hikayesinden söz edilemez.
Yok mu bir başarı hikayesi?
Hiçbir parti için her yaptığı yanlıştı, kötüydü denilemez. İktidarların başarıları da vardır başarısız oldukları alanlar da. Bugün ekonomi iflas etmiş durumda demek ki bugün için ekonomik bir başarıdan söz edilemez. Dövizin her yükselişi ile birlikte ödeyeceğimiz borç ve faiz miktarı artıyor. Günümüzde ekonomik başarı üretimle ölçülüyor, dışarıya satılacak ne kadar ihraç ürünü üretmişsiniz? Mesele budur. Ev yaparak, büyük büyük inşaatlar yaparak bir ülkeyi dünya ile rekabet eder hale getiremezsiniz. Dünyada inşaatla büyüyen refaha ulaşan tek ülke yoktur. Büyük, devasa yapılar Arap dünyasının vatandaşın gözünü boyamak için kullandığı bir yöntemdir. Saray geleneği Emevi’lerden İslam dünyasına sirayet etmiş bir hastalıktır. Ayrıca inşaat ekonomisinde ciddi arsa rantları, al-ver ilişkileri vardır. Milletler genellikle inşaat ekonomisi üzerinden soyulurlar. En akçalı işler inşaat ihaleleridir. Bu ülkede Devlet İhale kanununun niçin onlarca defa değiştirildiğini, ihalelerde rekabet unsurunun nasıl yok edildiğini sorgulayan var mı?
Yani duble yollar, AVM’ler inşaatlar yapılmasın mı?
Yapılsın, ama 5 liraya mal olacak yerler 10 liraya ihale edilmesin, rüşvete yolsuzluğa çanak tutulmasın, bu fakir milletin cebine el atılmasın, yollardan, AVM’lerden önce dünya ile rekabet edeceğimiz sanayi üretimine yatırım yapılsın. Yerlerde sürünen tarım ve hayvancılık canlandırılsın. Kar eden müesseseler satılmasın, son 15-20 yılda milyonlarca dönüm arazi satıldı, özelleştirme adı altında kar eden fabrikalar bir bir yok edildi, tank palet fabrikası Katarlılara verildi, kanal İstanbul yapılmadan çevresindeki araziler peşinen Araplara pazarlandı. Şimdi oradan arsa alanlar bize kanal sözü vermiştiniz, yapın bu kanalı diyorlar. Satarak ülke yönetmeyi sokaktaki insan da yapar. Önemli olan satarak yönetmek değil üreterek yönetmektir.
Ama dünyada itibarımız yükseliyor?
Farklı dünyalarda mı yaşıyoruz, o dünyada biz de varız ama böyle bir itibar göremiyoruz. Bir dönem Türkiye’nin yıldızının parladığı doğrudur. Ama o dönem gerilerde kaldı. İtibar dediğiniz şey ekonomik gücünüz, dünya siyasetindeki ağırlığınızdır. Bir dönem yılda 20 milyar dolar yabancı sermaye alan Türkiye bugün bunun yarısını bulamıyor. Uluslararası finans çevreleri Türkiye’yi öngörülemez ve yatırım yapılamaz bir ülke olarak görüyorlar. 2010’a kadar biz döviz aramıyorduk kendinden geliyordu, şimdi dünyanın en yüksek faizini veriyoruz gelmiyor, olan da kaçıyor. İtibar bu mudur?
Niçin kaçıyor?
Çünkü dün insan hakları, demokrasi, adalet, kuvvetler ayrılığı ve çoğulcu bir yönetim diyorduk. 2010’dan itibaren adım adım bunların hepsinden vaz geçtik. Seçim kazanma uğruna Batı ülkeleri ile suni gerilimler yarattık. Ona buna saldırarak seçim malzemesi yaptık, sonrasını düşünmedik. Vatandaşı hep kavga pozisyonunda tuttuk. Kendi insanımızı birbiriyle çatışır hale getirdik. Siyasi mücadeleyi iman-küfür mücadelesine çevirdik. Halbuki, seçimlerde sadece parti tercihi yapıyoruz din değiştirmiyoruz. Seçimler iktidarları değiştirir, dinimizi değiştirmez. Buna kimsenin de gücü yetmez. Kim ki dinimizi siyasetine alet ediyor kendine de bu millete de İslam’a da kötülük ediyor demektir.
Yani iktidarın kullandığı politik dili kırıcı buluyorsunuz?
Sadece kırıcı bulmuyorum, yıkıcı ve bölücü buluyorum. Bunun son örneği İYİ Parti. Mahalli seçimlerde Sn.Cumhurbaşkanı sayın Akşener’i hapisle tehdit etmiş, millet ittifakına zillet ittifakı, PKK iş birlikçisi demişti. Önceki gün ne dedi sayın CB, Akşener ve İYİ Parti milli ve yerlidir. Peki değdi mi onca suçlamaya, toplumu o kadar germeye, basit bir seçimi sosyal barışı zedeleyecek noktaya getirmeye.
İYİ Parti demişken sorayım İl başkanlığı için adı geçenler arasında siz de varsınız, geçmiş programlarınızı biliyoruz, çok etkili muhalefet yapıyordunuz, var mı böyle bir şey?
Benim şu veya bu makama gelmemden önemli olan ülke ve milletimizin durumudur. Türkiye iyi gitmiyor bunu herkes görüyor ve konuşamıyor.
Niçin konuşamıyorlar?
Ya korkudan, ya çıkarları öyle gerektirdiğinden yahut vicdani körlükten. İslam, içimizde hep hakkı söyleyen birileri olmasını emreder. Ben hep doğruları söylemeye çalıştım, hiçbir zaman lafı menfaat beklentisi veya korku psikolojisi ile eğip bükmedim. Vatandaşa ne pahasına olursa olsun doğruları söylemeliyiz. Medyanın satın alındığı, tarafsızlığını kaybettiği, vicdanların cüzdanlara endekslendiği bir yerde hakkı savunmak vatandaşa kollarını makas gibi açarak ey halkım bu cadde çıkmaz sokak demek zordur. Elazığ’da muhalefet partileri var ama muhalefet yok. Elazığ’ın bir sürü problemi var, dile getiren yok. Elazığlı tercümanını arıyor. Deprem bizi yaralamış hala çadırlarda konteynerlerde yatan insanlarımız var, konuşan yok. Sonbahara kadar deprem konutları teslim edilecek dediler biten konut yok. Birçok insan kışı ya kirada ya çadır ve konteynerlerde geçirecek. Biliyorsunuz Hariri denen Lübnanlı iş adamı Telekom ihalesini alıp 6 milyar doları iç ettikten sonra kaçıp gitmişti. Onun bankalardan aldığı kredi bu milletin sırtına bindi. Bu tip ihalelerde tahkim şartı olur, uyuşmazlık halinde hakeme gidilir. Bu milletin 6 milyarı gitti kimse arayıp sormuyor.Çünkü açıkları var. Bunun nedenini biz biliyoruz, zamanı gelince her şey konuşulacak. Ben muhalefet partisinin yerel başkanlarından şunu beklerdim. Bu Hariri’nin çaldığı paranın sadece 1 milyarı ile Elazığ baştan başa yeniden imar ve inşa edilirdi. Bu parayla 50 bin yeni lüks ev yapmak mümkün. Hem de vatandaştan bir kuruş almadan. Şimdi vatandaşı ölene kadar borçlandırıp birde daha ne yapalım diyorlar. Bu kış bir hemşerimizin bile konteynerlerde kalması, başta iktidarın, sonra dilsiz yerel muhalefetin sonra da hepimizin ayıbı olur. İşte muhalefetin bunları anlatıp, iktidar üzerinde bürokrasi üzerinde baskı oluşturması gerekir.
Oluşturmuyorlar mı?
Ben sorayım o zaman oluşturuyorlar mı? Gürsel beyin dışında konuşan yok o da yerel politikadan ziyade ulusal politika ile ilgili. Muhalefet partilerinin sözcüleri bu münbit, verimli imkanı değerlendiremiyorlar. Çünkü çoğunun liderlik vasfı yok. Siyaset sözle yapılır söyleyecek sözünüz yoksa siyasete talip olmayacaksınız. Birçok yerel siyasetçinin eline mikrofonu verip en iyi bildiğin konuda 15 dakika kesintisiz konuş deseniz konuşamazlar. Hem ehliyetten şikayet ediyor, hem de hiçbir liyakati olmayanlara partiler kurumlar teslim ediliyor. Siyasal bilincimiz hala adamcılıktan ehliyetli olanı aramaya yükselmedi. Onun için her geçen gün siyasetin çıtası düşüyor.
TÜRKİYE TEK AKILLA YÖNETİLEMEZ
Soruma cevap vermediniz, sizi il başkanı olarak görecek miyiz?
Cevabını aslında verdim, bir yere geleyim diye asla kulis yapmam. Daha önce de bana bu teklif yapıldı, kabul etmedim. Yeni daha genç dinamik kadroların olmasını istedim. Geçen hafta bir defa daha aynı teklif yapıldı. İYİ Parti yükselen, giderek gönüllere giren bir parti. Meral hanım gerilim siyaseti yapmıyor, tarihi olayları kavga vesilesi yapmıyor, pozitif muhalefet yapıyor, yol gösteriyor, uyarıyor. Hepimiz gerilimden kavga siyasetinden bıktık. Savaştan çıkmış gibi yorgunuz. Artık Recep Tayyip Erdoğan ülkeyi yönetemiyor. CB sistemi yanlıştı, iki yıl geçmeden iflas etti. Türkiye gibi bir ülke tek akılla yönetilemez. Çok akılla yönetmek gerekir. Arap çadır devletlerinde uygulanan sistemi CB sistemi diye boyayıp millete sundular. Tek farkımız seçim yapmak. Seçimler de eşit şartlarda yapılmıyor. Medya muhalefete kapalı, iktidar devlet imkanlarını sonuna kadar kullanıyor. O şartlarda bile artık yönetemiyorlar. Adalet, yargı yerlerde sürünüyor. Bu ülke hepimizin, sonunda iş başa düşünce hepimiz başımızı taşın altına sokabilmeliyiz. Ben de yapılan teklifi arkadaşlarımla değerlendirdim, bir konsensüs olursa niçin olmasın dedim. Öyle bir mutabakat oluşmadığı için de böyle bir sonuç çıkmadı.
Bundan sonra ne olur?
Siyasette kalıcı olmanın yolu sürekli başarıdır. AKP uzun yıllardır ülkeyi yönetiyor, artık mental bir yorgunluk var. Dün AKP’yi sırtında taşıyanlar bugün yeni partiler kuruyorlar. Tek adam yönetimleri böyledir, asla ikinci adamlara tahammül etmez. Davutoğlu, Babacan gibi isimler partilerini kurdular. Bunlar akçalı işlere karışmayan isimler. Ve yarın Türk siyasetinde var olacak aktörler. Herkes yanlışları görüyor, kral çıplak diyenler çoğalıyor, yalan rüzgarı ile mutfaktaki yangının söndürülemeyeceği görülüyor. Hayatın acı gerçekleri propagandanın yalanlarını buruşturup çöp tenekesine atıyor. Aç insanı tek adam kültüyle doyuramazsınız.
Türkiye yeni bir siyasete evriliyor. Suçlayarak, etiketleyerek, PKK,FETÖ diyerek insanları artık susturamazsınız.
Sn.Akşener’e de bu iftirayı atmışlardı?
Bize de attılar. Sayın Akşener’i desteklediğimiz için bir partinin avukatı 77 gazeteci, yazarı sahte mektuplu bir isimle şikayet etti. İçinde kimler yok ki, Akşener, Ümit Özdağ, Müsavat Dervişoğlu, Y.Ağıralioğlu, Y.S.Demirağ, eski ülkü ocakları başkanları ve daha birçok isim… Bunlar arasında benim de ismim vardı. O zaman da şimdi de söylüyorum beni bu yapının herhangi bir programında, derneğinde veya ev toplantısında görüp te söylemeyen namerttir. Ama siyaset o kadar çirkinleşti ki kimse kendi meziyetleri üzerinden siyaset yapamıyor çünkü vatandaşa gösterecek bir ehliyetleri, yetenekleri yok. Bunun yerine bel altından vurarak siyaset yapılıyor. Birçok insanın nasırına bastık, hakkı söyledik neticede karşılığı siyasi rekabet yüzünden ispiyonlanmak oldu. Partiler bu insan tipinden kurtulmadıkça bu ülkeye ahlaklı bir siyaset getirilemez. Ben hapishaneden korkmam, neye inanıyorsam söylerim, ama hata yaparsam da bunu düzeltirim. Hatasız insan yoktur. Ne oldu, sonunda istisnasız hepimiz aklandık. İnsanların itibarlarıyla, özgürlükleri ile böyle kolayca oynanmamalı. Dün Akşener FETÖ’cü diyenler bugün milli ve yerli diyor. Peki, o propagandalara inanıp onu bunu suçlayanların vicdanı sızlıyor mu acaba? İnsanlar böyle uluorta suçlanmamalıdır.
Birde şu, din siyaset ilişkisi var?
İslam bir parti dini değil tüm insanlığa inmiş bir dindir. Onun siyasete söyleyeceği söz vardır ama o siyasi bir proje değildir. Dinimiz böyle siyasete meze edilmemelidir. İslam şu veya bu partiye sığmayacak kadar büyüktür. Biz İslam’a iman eder, hayatımızı ona uydurmaya çalışırız. Onu bir ikbal aracı yapmayız. Partimizden olmayanı İslam çerçevesi dışına itmeyiz. Allah’ın vereceği bir hükmü onun yerine biz vermeyiz. Ne yazık ki, Türkiye’de ciddi bir dini tekelcilik var. Herkes İslam’ı ben temsil ediyorum diyor, yok böyle bir şey. Herkes ondan beslenir, ilham alır ama onu temsil edemez. Onun temsilcisi Hz.Peygamberdi. Dini kuruluşların çoğu siyasete bulaştığı için ahlak üretemiyor. Cemaatler, tarikatlar siyasete karışmamalı. Bu ülkenin ahlak mayalayacak kuruluşlara ihtiyacı var. Dini siyasete alet etmek ona en büyük kötülüktür. Bu üzerinde çok konuşulması gereken bir konudur. Bugün dine dönüşü düne dönüş veya bir partiye oy verme olarak anlayanlar var. Emin olun dine en uzak olanlar dini partileştirerek tesir sahasını ve mesajını daraltanlardır. Dini siyasete alet etmenin en çarpıcı ve acı örneği 15 Temmuz darbesidir. Bakın Türkiye nereden nereye geldi. İnsanlar artık dini kuruluşlara güvenmiyor. Deistlik yaygınlaşıyor. Çünkü biz Müslümanlar iyi örnek olamadık. Fert ve millet olarak onun için her gün biraz daha çürüyoruz.
Son olarak Ayasofya açıldı, ne diyeceksiniz?
Herhalde niye açıldı diyecek değilim. Ayasofya açılsın diye ilk toplu gösterileri yapanlar milliyetçilerdir. Biz bunu milli egemenlik ve bir mabedin aslına rücu etmesi anlamında istedik. Asla bir reklam aracı olmasını murat etmedik. Zaten hiçbir parti de açılışına karşı çıkmadı. Ama bu işleri böyle dünyayı ayağa kaldırarak yapmamak lazım. 1991’de rahmetli Özal ile Demirel Ayasofya’nın hünkar mahfilini ibadete açtılar asla propagandasını yapmadılar. Sürüye kurt çağırarak yaptığınız her iş yeni sorunlara neden olur. Ayrıca, Ayasofya’yı istismar aracı haline getirilmemeli. Önceki gün Sn.Cumhurbaşkanı Ayasofya’nın önünde basın açıklaması yaptı, Ayasofya’yı arka fon olarak kullandı. Böyle böyle bütün iyi şeylerin içini boşaltıyoruz.
Kaynak: Elazığ Haber Kent Gazetesi