En tehlikeli insan tipi, kraldan çok kralcı olan insan tipidir. Put yontuculuğunu böyleleri başlatır, ideolojik farklılıkları kavgaya böyleleri çevirir. Bu güçlü bir inanca malik olmaktan ziyade kişisel yapıdan, karakter biçiminden kaynaklanan bir durumdur.
Dini anlama ve yorumlamada da karakter ön plana çıkar, kavgacı bir tipin İslam algısı ile makul ve mutedil bir tipin din algısı bir olmaz. Biri için İslam cihat ve savaştır, öteki için barış ve huzurdur. Cesur adamın İslam'ı cesur, korkak adamın İslam'ı korkaktır. Münkir Ömer'le, mümin Ömer arasındaki fark, karakter değişimi değil, karakterini İslam'ın emrine vermesidir. Onun için istisnai tiplere bakarak onların din algısından yüce İslam dini için bir hüküm çıkarmak mümkün değildir. Doğru olan, İslam algılarının kişilerin karakter ve kültür yapılarıyla ilişkili olarak şekillendiğidir.
Bu nedenle mübalağa, çoğu zaman bir inanç derinliğinden çok bir inanç boşluğunu ifade eder. Mübalağacı içindeki boşluğu bu yolla doldurur.Hakikatle yüz yüze gelince o boşluk açığa çıkar kişi mübalağasının peşinde koşmayı bırakır.
Tarihte bunun çok örnekleri vardır; Büyük düşünür İbni Sina'nın bazı talebeleri, "onu peygamber gibi gördüklerini,peygamberliğini ilan etmesi halinde iman edip emrine gireceklerini" söylerler. İbni Sina bu düşüncelerin sakat ve yanlış olduğunu söylese de bazı talebelerini ikna edemez. Bir süre sonra Buhara’da şiddetli bir kış olur, sular donar, abdest alacak su bile yoktur. Sadece birkaç yüz metre ileride ılık akan bir çeşme donmamıştır. İbni Sina Kendini peygamber gibi gören yüksek tahsil öğrencilerine dönerek, " bütün sularımız donmuş, çeşmeden abdest suyunu kim getirecek" diye sorar, kimseden çıt çıkmaz. İbni Sina’yı oyalamaya, unutturmaya çalışırlar. Çünkü 5-10 dakika bile dışarıda kalmak donma tehlikesi ile yüz yüze gelmek demektir. Kimse bunu göze alamaz. Onlar suya gitmemek için bahane uydurmaya çalışırken, evi o çeşmeden uzakta bulunan ve ama olan Hafız Saffet Efendi içeri girer. Kırk yıldır karşılıksız yaptığı gibi sabah ezanını okur. Dondurucu soğuk onu yolundan edememiştir. Bunun üzerine İbni Sina, o talebelerine dönerek "şimdi yanlışınızı anladınız mı? Peygamber Hz. Muhammed gibi, ümmet ise Hafız Saffet gibi olur, hz. Muhammed asırlar öncesinden milyonlara hükmediyor, ben ise ısrar etmeme rağmen sizi bir çeşmeye bile gönderemedim. Hafız Saffet 40 yıldır peygamberin adını yüceltmekten vazgeçmedi. Ne donmak ne canavarlara yem olma tehlikesi onu yolundan çevirmedi. Siz ise onca iddianıza rağmen donma korkusu ile bir çeşmeye bile gidemediniz.Onun için kuru hayal ve hevesleri bırakın." der.
Bu tabloluk örnek, bağırıp -çağırmanın,mübalağalı iddialarda bulunmanın inanç derinliği ile çok da ilgisinin olmadığını gösterir. Aşırılık, güçlü bir imandan çok gösterişçi, içi boş ve zayıf bir inanca işaret eder. Aşırılık o boşluğu örtmek içindir. Bunu coşkun imanla karıştırmamak gerekir. Güçlü imandan aşırılık, kavgacılık,kampçılık değil, ağır başlılık, vakar, sadelik ve itidal fışkırır. Zaten ne çektiysek vur deyince öldürenlerden çekmedik mi? En az inananlar en çok bağıranlardır