Deizm, en basit tarifle; Allah'ın varlığını kabul edip,onun dışındakilere inkar veya şüphe ile bakmayı ifade eder.
Tanrı vardır ama ona ithaf edilen her şey tartışmalıdır.
Bu inancın yaygınlaşmasında en masum olan; dindir.Din adına, dinin ruhuna,akla,hayatın gerçeklerine uymayan düşüncelerin ileri sürülmesi deizmin beslendiği en önemli kaynaktır. Bunda, dinin siyasete basamak edilmesi ve bir ikbal aracı haline getirilmesinin de payı büyüktür.
Allah'ın varlığını bulmak için bir dinin mesajına ihtiyaç yoktur. Çünkü akıl, bu kainatın, bu muhteşem varlığın -kendi kendine- var olamayacağını bulacak keyfiyette yaratılmıştır. Kuran'daki Hz. İbrahim kıssası bunun en açık delilidir. Büyük İslam alimleri de, bir yaratıcının varlığı ve gerekliliğinin akılla bulunabileceğini ancak onun mahiyetinin kavranamayacağını ifade etmişlerdir. Çünkü insan aklı, kavradığı şeyi yaratır da, sınırlar da.Akılla kavranan, o aklın ihata edemediği işleri yapamaz! Oysa Allah bilinen ama kavranamayandır.
Deist yazarların en büyük hatası -savrulmuş bir akılla - Kuran'a bakmalarıdır. Şüpheyle bakan şüpheyle kalkar. Din, şüphe alanı değil,iman alanıdır.İnsanları felakete götüren; inanarak bakmakla şüpheyle bakmak arasındaki farktır.
Kuran'a bugünün sosyolojisini esas alarak bakar, onun indiği şartları görmezden gelirseniz,bugünün sosyolojisi ile dünün sosyolojisi arasındaki mesafe,dinle hayat arasındaki aralık olarak yansır. Oysa kopuş, dinle hayat arasında değil, dünle bugün arasındaki muazzam değişim ve farklılıktır. İşte içtihat kapısı,-kıyamete kadar- İslam'ı her gün yeniden anlamak, yeniden yorumlamak, hayatla arasındaki mesafeyi büyütmemek için açıktır. O kapı kapatıldığında dinle hayat arasındaki mesafe her gün açılır.
Aslında Kuran'a şüphe ile bakanların şüpheye düştükleri şey, kendi inançlarıdır. Bu inançlar, çoğu kez ilhamını, yahut çerçevesini İslam'dan almamış,siyasetten, kültürden, gelenekten gelen ama din kisvesine bürünmüş, büründürülmüş şeylerden almıştır. Kuran'a bırakınız -inanmış- bir kalp ile bakmayı, tarafsız bir nazarla bakmak bile bizi onun mucizeliği ve semaviliğine götürür.
Mesela Tebbet suresi bunlardan biridir.Bir rivayete göre,"Ebu Leheb Hz.Peygamber'e gelip, Müslüman olunca ne kazanacağını sorar; Şanlı Peygamber,"Diğer Müslümanlar ne kazanıyorsa sen de onu kazanırsın."buyurur.Ebu Leheb;" Ne yani şu fakir ve kölelerle bir mi olacağım, olmaz olsun böyle bir din" der ve gider.Bir başka rivayette,Ebu Lehebin karısı Hz. Peygamber'in geçeceği yollara dikenler atar, bunun üzerine Ebu Leheb ve karısının cehenneme birlikte odun taşıyacağını ifade eden Tebbet suresi iner.(Cabiri, Fehmü'l Kuran,s.36)
Bir başka örnek,Tekvir suresindeki,"Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz..." ayetidir.Bu suredeki,"...İçinizden doğru yola gelmek isteyenler için..." ayeti indirilince,Ebu Cehil:"Bu tam bize göre işte!İster inanırız,ister inanmayız" der.Ardından, "Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz" ayeti iner. Bu ayet, Ebu Cehil'in Müslüman olmayı dileyemeyeceğine işaret eder,onun üzerinden bütün insanlığa mesaj verir.Çünkü Ebu Cehil ve benzerlerinde Kuran'a karşı kalbi ve zihni bir kapanmışlık vardır, o kapanmışlık Kuranla aralarına aşılamayacak engeller koymuştur.
Hümeze suresinin de, Hz. peygamber ve arkadaşlarına psikolojik harekat uygulayan, onu her gördüğü yerde, yalanlayan, kınayan, eleştiren özellikle Ümeyye Bin Halef gibi Kureyş'in ileri gelenleri hakkında indirildiği rivayet edilmiştir. Sure, "İnsanların dedikodusunu yapan ve onları kınayıp ayıplayan kimselere yazıklar olsun."diye başlar.Surede bu tiplerin kıyamet günü korkunç bir ateşe atılacağı ifade edilir.
Kuran'ın hedef aldığı müşriklerden biri de Velîd b. Mugīre'dir. Velid, Hz. Peygamber’in davetini kabul etmedi ve kendisine şiddetle karşı çıktı. Kibir ve bencilliği yüzünden Kur’ân-ı Kerîm için sihir dedi, Kur’an’ın hasmı ve Resûl-i Ekrem’in rakibi oldu. Kendisinin, “Nasıl olur, ben Kureyş kabilesinin büyüğü ve başkanı olduğum halde bir kenara bırakılayım da Muhammed’e vahiy gelsin!" dediği rivayet edilir. Bu sözlerine Kur’an’da şöyle cevap verilir: “Gerçeğin bilgisi gelince, ‘Bu bir büyü, biz bunu kabul etmiyoruz. Bu Kur’an şu iki şehirden büyük bir kişiye indirilseydi ya!’ dediler. Rabbinin rahmetini paylaştırmak onlara mı düşmüş? Dünya hayatında onların geçimliklerini biz paylaştırdık ...” (ez-Zuhruf 43/30-31)(Kaynak İslam Ansiklopedisi) Nüzul sebebi, bu tip vakalar ve kişiler olan başka sureler de vardır.Vesile ne olursa olsun," sebebin özel olması, hükmün genel olmasını ortadan kaldırmaz."
Bu dört örnekte Kuran'ın mücizevi bir yanını görmek mümkündür. Tebbet suresi indiğinde Ebu Leheb hayattadır. Küfür üzere öleceği buyurulmuştur. Ebu Leheb, Kuran'ı yalanlamak için Müslüman olabilirdi, olmamış, olamamış, bu tutumu ile kendisini hedef alan ayetleri doğrulamıştır. Ebu Cehil de, Ümeyye bin Halef de, Velid B.Mugire de kendilerine yönelik ayetler indiğinde hayattadırlar. Bu isimlerin küfür üzere öleceği işaret edilmiştir.Müslüman olsalar, o ayetler yalanlanmış olacaktı, olmamışlar, olamamışlar, küfürleriyle Kuran'ın semaviliğini teyit etmişlerdir. Ümeyye bin Halef ile, Ebu Cehil Bedir Savaşında öldürülmüşler,Ebu Leheb Bedir'den kısa bir süre sonra ağır bir hastalıktan, Velid ise bastığı bir okun yarasının zamanla açılıp büyümesi sonucu ölmüştür.Bu kişilerin hangi hal üzere öleceklerini daha hayatlarında iken söyleyen ve hayattayken onu yalanlayacak adımı atamayacaklarını bilen bir kitaba ilahi kaynaklı değildir denilebilir mi?
Deistler, yüce Allah'ın bu adamları hedef almasını istismar konusu ederler. Gerçekte hedef alınan, kişilerden ziyade inanmamakta direnmenin nedeni olan zihniyetlerdir. Bugün de Kur'an'ı Hz.Peygamber'in zihninin ürünü veya (haşa) hezeyanları olarak niteleyenler yok mu? Kur'an belli şahıslara cevap verirken aslında tarih boyunca Allah'ın elçisi ve Kur'ana yönelik veya yönelecek eleştirilere cevap vermiştir.Ebu Cehil de, Ebu Leheb de birer semboldürler. Bu adamlar hayattayken niye cezalandırılmadı, Allah bundan aciz mi sorusunun cevabı da yine Kur'an'dadır."...Rabbin tarafından daha önce söylenmiş bir hüküm ve belirlenmiş bir süre olmasaydı, onlar da hemen cezalandırılırlardı."(Taha/129) Bütün bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere Kuran bir mucizedir, önemli olan bizim nasıl baktığımız ve ne görmek istediğimizdir.