Her kültürün merkezinde bir din vardır. Bir dine inanmak bazen o dinin alındığı toplumun kültürünü de beraberinde getirir.
Bazen de din kültürleşir, kültür din gibi mütalaa edilir. İslam güneşinin doğduğu Arabistan'da Arap'a ait kültürel unsurlar diğer ülkelerde -din gibi- görülmüş,birer dini kural gibi iktibas edilmiştir. Giyimden, kuşama, siyasetten,günlük hayata kadar bunun örneklerini görmek mümkündür.
Hiç bir din boşluğa inmemiştir.Her dinin indiği yerde kendinden önce şekillenmiş bir kültür vardır. Hem din o kültürü tarayarak ayıklamış, etkilemiş, hem de o kültür tarafından yorumlanmıştır.Dinler kültürleri yok etmez, onları prensiplerinin tornasından geçirerek yeni bir ruh aşılayarak bırakırlar. Aksi söz konusu olsa dünyada bir kültürel çeşitlilik olmaz, şubeler halinde yaratılmış olma mesajının bir anlamı kalmazdı. Din tek olsa da kültürel çeşitlilik varlığını devam ettirir.
Türk-İslam dünyası en çok Arap'ın siyasal kültüründen etkilenmiştir. Bugün bile demokrasi ile aramıza bir duvar gibi giren İslam değil, Arap siyasal kültürüdür. Bunu anlamak için Emevi ve Abbasi'lere bakmak kafidir.
Hz.Peygamber ve raşit halifeler döneminde yönetenler bir şekilde halk tarafından denetlenmişlerdir. İnsanlar uygun görmedikleri icraatların nedenini rahatlıkla sorgulamış, devlet başkanlarına(halifelere) kolayca soru sorabilmiş, eleştirilerini yöneltebilmişlerdir.Farklı fikirler kolayca seslendirilmiş, vahiyle belirlenmemiş her konuda Allah Resulü sahabeyle fikir alış-verişinde bulunmuştur.
Ancak bu halkın ve sahabenin birbirini ve yöneticiyi denetleme faaliyeti kurumsallaşma imkanı bulamadan Muaviye ile birlikte saltanata geçilmiş, artık muhalefet bir düzeltme ve uyarma faaliyeti olarak görülmemiş küfür ve ihanet olarak görülmeye başlanmıştır.Emevilerin muhaliflere karşı politikası,kendi siyaset anlayışları ile barışık olmayan ve toplumun önemli bir çoğunluğunu oluşturan kesimlerin taleplerini dikkate almamak,onları ötekileştirmek ve her türlü muhalefete şiddet ve baskı yoluyla karşılık vermektir. Nitekim Muaviye halka hitap ederken; kendisini yönetime layık görmeseler de onları yönetecek kişinin kendisi olduğunu,kendilerine verdiğine razı olmalarını ve fazlasını istememelerini söylemiştir.(Mücahit Yüksel,İlk Dönem İslam Tarihinde İktidar Muhalefet İlişkisi)
Emevi siyasetinin bir başka biçimi de muhalefeti bölmektir. Sıffın Savaşında mızrakların ucuna geçirilen Kur'an sayfaları ile bu hedeflenmiştir.Savaşı kaybetmek üzereyken mızrakların ucuna takılan Kuran sayfalarıyla Hz Ali ordusu Kuran hükümlerini uygulamaya davet edilerek tereddüde düşürülmüş, ordunun parçalanması sağlanmıştır. O tarihten beri Kuran, muhterislerin elinde, öteki Müslümanlarda Kuran'a karşı gelme korkusu yaratılmak ve o korku ile kitleleri susturmak için kullanılmıştır.
Bu siyaset kültüründen bugüne kalan bir başka husus, camilerin ve namazların siyasi amaçlarla kullanılması, muhaliflerin itibarının bu yolla zedelenmesidir. Emeviler döneminde hutbelerde Hz.Ali ve ehli beyte lanet okunması işte bu itibarsızlaştırma gayretinin ifadesiydi.Emevi camilerinde açıktan yapılan siyasi propaganda, sonraki dönemlerde duruma göre açık veya kapalı bir şekilde devam etmiştir.
Koltuk, makam,para, Emevi siyasetinin günümüze akseden diğer görünümleridir. Bu elbette başka toplum ve kültürlerde de vardır. Ancak Arap toplumunda olması bu siyaset tarzına dini bir meşruiyet kazandırmış, diğer İslam toplumlarının aynı yolda yürümelerini kolaylaştırmıştır.Kurucusu sahabe etiketli Muaviye olunca, Emevi yöntemi -dine uygun, hatta dini bir düzen- olarak algılanmıştır.Oysa taklit edilen din değil, Arap kabile kültürüdür.Bu yöntemlerle ilgili o döneme ait birçok çarpıcı örnek göstermek mümkündür; mesela Amr İbnül As Mısır valiliği karşılığında Muaviye'nin tarafına geçmiştir. Camilerde Hz Ali'ye lanet okunmasına karşı çıkan Hicr Bin Adiy, hutbe okumaya çıkan Küfe Valisi Mugire'yi taşlamış, Vali Mugire sarayına döner dönmez Hicr Bin Adiy'in gönlünü almak amacıyla 5 bin dirhem göndermiştir.Yanındakiler "ona neden böyle yaptın" deyince de;" Onu parayla öldürdüm" demiştir.Para sadece adam kazanmak için değil, şunlar şunlar para aldı denilerek bir itibarsızlaştırma aracı olarak da kullanılmıştır. Ancak Hicr bin Adiy Hz.Ali taraftarlığını değiştirmemiş, vicdanını satmamış, satın alınamayınca öldürülmüştür.
Hz Ali -Muaviye mücadelesinde belirleyici olan unsurlardan biri, belki de en önemlisi, bir tarafta tek seslilik hakimken, diğer tarafın parçalı bir yapıya sahip olması ve her kafadan bir sesin çıkmasıdır.Bunu Hz Osman'ın şahadetini Muaviye'ye haber vermeye giden Haccac b.Huzeyme şu şekilde ifade eder:"Söyleyeyim ki sen Ali'nin yapamayacağı şeyleri yaparsın.Çünkü senin yanında sustuğun zaman bir şey söylemeyen,konuştuğun zaman susan,emrettiğin zaman soru sormayan bir topluluk vardır.Ali'nin yanında ise o bir şey dediği zaman konuşan,sustuğu zaman soru soran bir topluluk vardır.Senin yanındaki az adamlar onun yanındaki çok adamlardan daha üstündür.(M.Yüksel,İlk Dönem İslam Tarihinde İktidar Muhalefet ilişkisi) Nitekim Hariciler Muaviye'nin ordusundan değil, Hz.Ali'nin ordusundan çıkmıştır.
Emeviler bu politika ile 89 yıl tarih sahnesinde kalmış, sonra yıkılıp gitmişlerdir. Ancak Emevilik habis bir ur gibi yaşamaya ve İslam dünyasında hüküm sürmeye devam etmiştir. O ruh yüzündendir ki İslam dünyasında bir muhalefet geleneği ve demokrasi kültürü oluşamamış, her türlü muhalefet şiddetle bastırılmıştır.Bundan kurtulmanın yolu, Arap kültürü ile İslam'ı ayırmak, dinimizi kendi kültürümüzün yorumuyla yaşamaktır.