Tam on dört aylık bir bekleyişten sonra Sinan Ateş cinayetinin iddianamesi mahkemeye sunuldu. CMK 170'e göre Cumhuriyet savcısı, toplanan deliller dava açılmasını gerektirecek nitelik ve yeterlikteyse kamu davası açılmasına karar verir ve iddianamesini hazırlayarak görevli mahkemeye sunar. İddianamede kanıtları, yüklenen suçu oluşturan olayları, sebep sonuç bağlantısı ile göstermek zorundadır. Bu zorunluluk, eylemin niçin işlendiği sorusunun cevabını da kapsar.
145 sayfalık iddianamede; olayın oluş biçimi, şüphelilerin ifadeleri, aralarındaki ilişki, olay sonrası yaşananlar ayrıntıları ile verilirken kamuoyunun cevabını beklediği birçok soru cevapsız bırakılmış. İddianameye göre iki azmettirici var; biri eski Ülkü Ocakları yöneticisi Tolgahan Demirbaş, öteki Doğukan Cep.
Demirbaş, Ankara'da istihbarat, adres tespiti yaparken, Doğukan Cep tetikçi Eray Özyağcı, Vedat Balkaya ve Suat Kurt isimli şüphelileri ayarlayarak onları olaya yönlendirmiş. Aynı kişi, Eray Özyağcı, arandığı için, Mustafa Uzunlar ve Osman Bayraktar isimli şahıslardan temin ettiği minibüsle bu şahsı eylemi yapmak üzere -aramaya takılmasın diye- polis memurları Aşkın Mert Gelenbey ve Murat Can Çolak nezaretinde Ankara'ya gönderen kişi. İletişim kayıtları ve ifadelerden, eylemi gerçekleştiren kişilerin her aşamada Doğukan Cep isimli şahısla irtibatta oldukları görülüyor.
Sinan Ateş'in adresini Tolgahan Demirbaş'a verenler de eski bir MİT mensubu ile yine Emniyet çalışanları. Öyleki rahmetli Ateş'in gittiği yerlere, uçakla seyahatlerine kadar her bilgiyi Demirbaş'a aktarmışlar.
Sinan Ateş'e ateş ederek öldüren Eray Özyağcı, motosikletle kaçıran Vedat Balkaya, olay yerinde iki gün istihbarat yapıp Ateş'in geldiğini bildiren Suat Kurt. Olaydan sonra tetikçi Eray Özyağcı'yı bir akaryakıt istasyonundan teslim alıp önceden kararlaştırılmış bir bölgeye bırakan sonra da oradan aldıran yine Tolgahan Demirbaş.
İki şüpheli azmettiriciden Demirbaş, olaya karıştığını kabul etmezken, Doğukan Cep, cinayeti kendisinin planladığını ancak Ateş'i öldürmeyi amaçlamadığını ifade ederek gerekçe olarak, Sinan Ateş'e eskiden çok destek olduğunu, Ateş kendisiyle ilgilenmediği için eylemi planladığını, söylüyor. İddianamede bu şüphelinin bu beyanını doğrulayan veya yalanlayan delillere hiç gidilmemiş. Oysa bu şahsın geçmişte Sinan Ateş ile bir bağının olup olmadığı, iletişim ve sinyal kayıtları çıkarılarak tespit edilebilirdi. Firari olan, gasp ve uyuşturucudan sabıkası bulunan birinin Sinan Ateş'le bir ilişkisinin olmayacağı bilindiği için soruşturma orada kesilmiş. Bu araştırma yapılmış olsa, Ateş'le bu şüphelinin hiç bir ilişkisi olmadığı ortaya çıkacak, iddia makamı mecburen olayın gerçek sebebi ve arka planına yönelecekti. Savcılık sanki "aman daha fazla kurcalamayalım başımız belaya girmesin" mantığı ile hareket etmiş. İddianamede Ateş ile azmettirici Doğukan Cep arasında bir ilişki olduğunu gösteren tek bir kayıt yok.
Daha önemlisi iddianamenin 122. sayfasında Tolgahan Demirbaş ile Sinan Ateş'in adres ve istihbaratını veren Emniyet amiri Mustafa Aykal arasındaki 10.03.2022 tarihli mesajlaşmadır. Demirbaş, rahmetli Sinan Ateş'in telefon numarasını vererek "bizim GB istedi adresi lazım" diyor. O da yaptığı araştırmada " bu numara önceki GB'ye çıkıyor" diye cevap veriyor. Demirtaş da, "aynen reis, onun ipini ÇEKMİŞLER" diyor. Aslında bu kısa mesajlaşma olayın arka planını ve gerçek azmettiricileri bütün çıplaklığı ile ortaya koyuyor. Mesajlaşmada geçen GB ifadesi bilindiği gibi genel başkan demek. Demirtaş, bizim GB yani genel başkan istedi diyerek o tarihteki Ülkü Ocakları Genel başkanını işaret ediyor. Emniyet amiri Aykal da "bu numara önceki GB'ye yani genel başkana ait diyerek önceki genel başkan Sinan Ateş'i işaret ediyor. Yani Demirtaş'ın mesajlarında geçen "adresi o tarihteki genel başkan istiyor, onun kalemini kırmışlar," ifadesi gerçek azmettiricinin kim veya kimler olabileceğini tereddüde mahal bırakmayacak şekilde ortaya koyuyor. Bu açık ifadeye rağmen savcılık Demirtaş'tan öteye gitmediği gibi o genel başkanı soruşturmaya da dahil etmiyor. Bunu yapmadığı veya yapamadığı için de cinayetin niçin işlendiğini açıklayamıyor. İddianamede bir cinayet var, failler var ama niçin sorusunun cevabı yok. Sinan Ateş'in öldürülmeden önce tehdit edildiği biliniyor. Savcılığın tehditçilerin üzerine giderek cinayetle ilişkisini irdelemesi gerekirdi. Bunu da yapmamış, çünkü kim tehdit ediyordu sorusu kim vurdurdu sorusunun da cevabıdır. Bu yapılsa tavşan azmettiriciler yerine gerçek azmettiriciler ortaya çıkacaktı. Demirtaş'ın eski bir milletvekilinin kullandığı mekanda gözaltına alındığı medyaya düşmesine rağmen taksicilere kadar herkesin ifadesi alınmasına rağmen o milletvekilinin ifadesinin alınmasına gerek görülmemiş.
Sinan Ateş'e kıyanların çoğu kimi uyuşturucudan, kimi yağmadan, kimi cinayetten sabıkalı. Bir Ülkü Ocakları Genel Başkanı hırsıza- uğursuza kurban edilmiş. On dört aylık uzun bir bekleyişten sonra olay ,-ayak takımının üstüne yıkılarak- kapatılıyor. Olayın arka planı ve gerçek azmettiricilerinin üzerine gidilmemiş.
Aslında herkes ona yönelen silahın arkasındaki irade ve adresi biliyor. Yargı, siyasete boğdurulunca adalet de firar ediyor. Niçin sorusunun ve iletişim kayıtlarında geçen kişilerin ifadesini taşımayan bu iddianameyi -eksiklerini tamamlaması için- mahkemenin reddetmesi gerekir. Rahmetli Yazıcıoğlu'nun kanı yerde kaldı, bari Sinan Ateş'in kanı yerde kalmasın.