Doç. Dr. Y. Emre Karakaya

Selim Sırrı (Tarcan) Bey (III)

Doç. Dr. Y. Emre Karakaya

Selim Sırrı Bey İsveç’ten döndükten sonra, eğitim kurumlarında beden eğitimi ve spor dersini tam teşekküllü olarak yerleştirme ihtiyacı hissediyordu. 

1910 yılından itibaren, İsveç’te eğitim gördüğü okuldaki modern bilgileri gerçek manada eğitim kurumlarında uygulamaya başlamıştı. İsveç Usulü Jimnastiği tanıtmak amacıyla aynı yıl “İsveç Usulü Jimnastik Terbiye-i Bedeniye” isimli kitabını da yayınladı.

Bir yandan Darülfünun’da arka arkaya konferanslar veriyor, bir yandan da Darülfünun’daki öğrencilere ve İstanbul’daki gençlere “İstanbul Terbiye Bedeniye Kulübü’nü” kurdurmuştu. 

Bu çalışmaların yanında beden eğitimi ve sporun kız okullarında yer almasında da büyük rol oynadı. O tarihlerde Medresetü’l-Vâizin sınıflarına haftada iki saat idman dersi konulması için izin almıştı. Yıl sonunda yetiştirdiği bayan öğretmenleri, Kız Muallim Mekteplerine ve Kız Sultanilerine tayin ettirmeye de başladı.  

1912 yılında yapılan Stockholm Olimpiyatına Osmanlı Devleti de katılma hakkı elde etmişti. Ancak yarışacak sporcuların olmaması nedeniyle Selim Sırrı Bey yalnız başına Stokholm’e gitmişti. 

Selim Sırrı Bey, birikim ve becerilerini halkın önünde de sergileme ihtiyacı hissetmiş, 1916 ve 1917 yıllarında “İdman Bayramı” düzenlemişti. 

19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nın başlangıcı diyebileceğimiz bu bayramda, ezgisi İsveç’li Felix Körling’den Türkçe’ye uyarlanan Gençlik Marşının Türkçe Güftesini ise Ali Ulvi (Elove)’nin yazdığı marşı, Papazın Çayırı’nda (Fenerbahçe Stadyumu) çaldırtmıştı, Bazı kaynaklarda, bu marşın ilk defa 1916 yılında İttihatspor sahasında Selim Sırrı Bey nezaretinde Beden Eğitimi ve Spor gösterileri sırasında çalındığı da belirtilmektedir. Bu marş hepimizin de bildiği marştı;
Dağ başını duman almış
Gümüş dere durmaz akar
Güneş ufuktan şimdi doğar
Yürüyelim arkadaşlar……………..

1.Dünya Savaşı çıktığı için bu “İdman Bayramı” 1917 ile 1928 yılları arasında yapılamamıştı. Daha sonra bu bayram, 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı adıyla anılacaktı. 

Selim Sırrı Beyi sadece beden eğitimi ve spor faaliyetleriyle hatırlamamak gerekir. Milli Mücadele döneminde (23 Mayıs 1919) Sultan Ahmet Meydanı’nda Şair Mehmet Emin Yurdakul, Fahrettin Hayri Bey, Halide Edip (Adıvar) ve Dr. Sabit Bey ile birlikte halka hitapta bulunmuşlardı. Burada yaptığı konuşmasını şu cümlelerle tamamlıyordu: “Bizde tecavuz ve istila emelleri yoktur. Biz, yalnız yaşamak istiyoruz. Bu halkı bizden nez’e kalkışmasınlar, Tarih-i medeniyette her millet gibi azm-u-irfanla yükselmek ve Türk kalarak yükselmek istiyoruz. Vakur vatandaşlar; Azm-u gayreti bırakmayalım, haktan ümidi kesmeyelim, Allah bizimle beraberdir”.

Osmanlı Devleti savaş sonunda, Uluslararası Olimpiyat Komitesi üyeliğinden 1918 yılında çıkarılmıştı. Selim Sırrı Bey’in çabalarıyla tekrar 1922 yılında “Türkiye Milli Olimpiyat Cemiyeti” kuruldu ve komite başkanlığına seçildi. 1926 yılındaki sporla ilgili konuşmaları nedeniyle eleştirilmişti ve bu kapsamda başkanlıktan ayrıldı. 1930 yılında ise “Uluslararası Olimpiyat Komitesi” üyeliğinden istifa etti.

1924 yılında Beden Terbiyesi’nde “Baş Müfettiş” oldu. Kendisinin teşvikleriyle Millî Eğitim Bakanlığı tarafından 1925 yılında İsveç Stockholm’deki Kraliyet Yüksek Beden Eğitimi Enstitüsü’ne üç öğrenci gönderildi. Bunlar, Galatasaray Lisesi’nden Vildan Aşir Savaşır ve Suat Hayri Ürgüplü, İstanbul Erkek Öğretmen Okulu’ndan Nizamettin Kırşan’dı. 

Tarcan’ı yakından tanıyan ve yakın dostu olan İsmail Hakkı Baltacıoğlu (d. 1886-ö.1978) görüşlerini ise şu şekilde belirtir: “...Selim Sırrı Tarcan her şeyden önce sanatkârdır. Sanatkârlığı her şeyden önce nutku, hitabetiyle belirmiştir. Milli bir hatiptir. 1908’de en iyi hatip o idi. Darülmuâllimin’de en iyi takrir eden o idi. Radyodan en iyi konuşan ve yazılarında en pürüzsüz, en temiz Türkçeyi kullanan yine odur...”.

Burhan Felek (d.1889-ö.1982) 1974 tarihli Milliyet Gazetesi’nde yazdığı “Selim Sırrı kimdir?” başlıklı yazısında 1908 yılından itibaren görüp tanıdığı Selim Sırrı Tarcan’a yönelik görüşlerini şu şekilde ifade ediyor: “Selim Sırrı Bey’i ben 1908 yılında Filozof Dr. Rıza Tevfik ile at üzerinde sokak sokak dolaşıp halka hürriyeti telkin ederken görmüştüm. Selim Sırrı Bey, bu memlekette İlmî beden terbiyesini, ritmik ve müzikal jimnastiği ve her şeyden mühimi dinlenir konferans vermenin yolunu gösterdi. Ve bu yolda çok mücadeleler vermiştir. Yılmamış, doğru bildiği yolda yürümüş ve bu gün Türkiye’deki fenni jimnastiği, o yerleştirmiştir. İlk hocalar onun talebesi olmuştur. Selim Sırrı Bey, adını bir salona takmaktan daha fazla ilgilerimize lâyık, bir mühim Türk ’tür. Onun adına en azından bir akademi kurmak yaraşır...”

1935 yılında Beden Terbiyesi’nde “Baş Müfettişlik” görevinden emekli oldu ve sonrasında 1935-1946 yılları arasında Ordu Milletvekilliği yaptı.

Selim Sırrı Hoca, yaşamına 58 kitap sığdırmıştır. Bunun 28 tanesi eski harflerle, 30 tanesi ise yeni harflerledir. 

İki tane dergi çıkarmıştır. Bunlardan biri “Terbiye ve Oyun Dergisi”, diğeri de İbrahim Alaaddin ve İhsan Süngü ile birlikte çıkardıkları “Tedrisat Mecmuası’dır”.  Muhtelif dergi ve gazetelerde de yayınlanmış 2500 makalesi olup spor konusunda da 1520 konferans vermiştir. 

Selim Sırrı Hoca, 2 Mart 1956 tarihinde 83 yaşında İstanbul’da vefat etmiş ve Feriköy Aile Kabristanlığı’na defnedilmiştir. Ruhu şad olsun.

Görüşmek dileğiyle…
 

Yazarın Diğer Yazıları