Doç. Dr. Y. Emre Karakaya

Selim Sırrı (Tarcan) Bey ve Gençlik Yılları (II)

Doç. Dr. Y. Emre Karakaya

Selim Sırrı Bey, ilk beden eğitimi ve sporla ilgili yazılarını İzmir’de “Hizmet Gazetesi’nde” yayınlamaya başlamıştı. İstanbul’a tayin olup Anadolu Kavağı’ndaki İstihkam Birliği’nde görevine başladıktan sonra, spor ve jimnastik üzerine yazılarını ise “Servet-i Fünun” ve “İkdam Gazetesinde” yayınlatmıştı.  

Bu yazılarını takip eden ve beğenen Tophane Muşiri ve Mektepler Nazırı Zeki Paşa, onu mezun olduğu okul olan Mühendishane-i Berri Hümayun’a tayin ettirdi. Selim Sırrı Bey burada jimnastik dersleri vermeye başladı. 

Sonraki yıllarda Tophane Askeri Lisesi ve Askeri Hendese-i Mülkiye Mektebi’ne aynı görevle tayin edildi. 

1950 yılında kendisiyle yapılan bir söyleşide, 1900’lü yıllarda ilgilendiği spor branşları hakkında şu bilgileri veriyordu: “İtalyan Muallim Sartori’den eskrim, Fransız Mösyö Juery’den boks öğreniyor, Küçük Parmakkapı’da Kara Ahmet’ten Greko-Romen Güreş dersi alıyor, Moda’da yüzme yarışları yapıyor, Büyükada’da Castelli’nin kortunda tenis oynuyordum.”

1902 yılında Selim Sırrı Bey, Kolağası (yüzbaşı ile binbaşı arasındaki rütbe) olarak terfi oldu. 

1905 yılında Büyükada’da Hediye Hanımla evlendi. 1906 yılında Selma (Miroğlu) ve 1908 yılında Azade (Kent) adında çocukları dünyaya geldi. Kızlarını da kendi mesleğine yöneltmiş, beden eğitimi ve jimnastik eğitimi için Almanya (Berlin)’ya göndermişti. 

Selma Hanım, 1920’li yılında Bedii rakslara başlamış ve ilk derslerini Amerikalı Miss Filler adlı bir dansçıdan almıştır. Daha sonra bu özel eğitimine Rus Matmazel Kovarski adlı bir hocayla devam etmişti. 

Azade Hanım ise uzun süre Nişantaşı’ndaki Apartman Dairesi’nin bir bölümünü salon olarak düzenlemişti. Sonrasında Avusturya’ya yerleşmiş olan oğlunun yanına gitmiş ve orada emeklilik hayatı sürdürmüştü.

Selim Sırrı Bey, Galatasaray Sultanisi’nde Fransızca öğretmeni Mösyö Juery ile arkadaşlardı. Bir gün Selim Sırrı Bey’e, “Sizi çok saygın bir kişiyle tanıştırmak istiyorum” dedi. Tanıştıracağı kişi, modern olimpiyatların kurucusu Baron de Coubertin’di. İki spor adamı, 1907 yılında Beyoğlu’nda Tokatlıyan Oteli’nde bir araya geldiler.

Coubertin, olimpiyat oyunlarını canlandırma uğruna birçok ülkeyi gezerek bu organizasyona sporcu akışını sağlayacak gönüllü elçiler aradığından bahsetti. Bundan dolayı, Selim Sırrı Bey’in Osmanlı Devleti Temsilcisi olmasını istedi. Ancak Selim Sırrı Bey, bunun bu süreçte mümkün olmadığını ve ülke şartlarından dolayı biraz daha beklenmesi gerektiğini ifade etmişti. 

Selim Sırrı Bey, bu dönemde bir “Ozel Terbiye-i Bedeniye Mektebi” açmayı düşünüyordu. Bu beden eğitimi okulunu açabilmek için elindeki paranın yetersizliğinden dolayı, Tepebaşı Millet Bahçesi Yazlık Tiyatrosunda bir spor müsameresi düzenlemişti. Bu müsamerede bizzat kendisi konferans vermiş, kılıç ve boks gösterisi yapmıştı. 1908 yılında ise İstanbul’da Dr. Rıza Tevfik (Bölükbaşı) ile birlikte “Özel Terbiye-i Bedeniye Mektebi’ni” kurdular. 

Selim Sırrı Bey, 2. Meşrutiyet’in ilanıyla birlikte hemen “Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti’ni” kurmuş ve Coubertin’e bu müjdeyi bir mektupla vermişti. Bu cemiyetin başkanlığına ise ünlü gazetecilerinden Ahmet İhsan Bey’i getirmiş ve kendisi sadece genel sekreterlik görevini üstlenmişti. 

Selim Sırrı Bey, genç yaşlarından beri Jön Türk olup İttihat ve Terakki Hareketi’nin içinde aktif bir askerdi. 23 Temmuz 1908 tarihinde 2. Meşrutiyet’i ilan edilmesiyle Selim Sırrı Bey’inde yıldızı parlamıştı. Hürriyetin verdiği coşkuyla Dr. Rıza Tevfik Bey’le birlikte sokaklarda üniformasıyla heyecanlı gösterilere öncülük etmişti. Aynı zamanda, Dr. Rıza Tevfik ile kendisini 12 Temmuz 1908 günü İstanbul komiseri tayin ettirmişti. Ancak, Selim Sırrı Bey’in bu görevi, bu süreçteki coşkusu ve attığı nutuklar yeni yönetimin hoşuna gitmemişti.

Bir gün Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Reisi İzzet Paşa kendisini çağırarak kendisine şu ifadeyi kullanır: “Siz İttihat Terakki’ye” karıştınız, asker olmanıza rağmen adınız siyasi bir hadiseye karıştı, artık ortalıkta biraz görünmemeniz gerekir. Biz sizi Fransa’ya askeri ateşe militer olarak göndereceğiz”. 

Bu görevlendirme Fransa’ya değil İsveç’e yapıldı ve İsveç Beden Terbiyesi Yüksek Mektebi’ne vazifeli olarak gönderildi. Yani bir nevi sürgün edilmişti. İsveç yolunda Berlin’e uğrayan Selim Sırrı Bey, 1909 yılında ilk defa Osmanlı Olimpiyat Cemiyeti’nin genel sekreteri ünvanıyla “Milletlerarası Olimpiyat Komitesi” toplantısına katılmıştı. 

Aynı zamanda, Peşte, Berlin, Brüksel, Odense ve Paris’te toplanan uluslararası spor kongrelerine de katıldı. Daha sonra 1910 yılında görevini tamamlayarak yurda döndü. 

Dr. Rıza Tevfik, cezaevinde yazdığı bir mektupta dostu Selim Sırrı Bey hakkında şu ifadeleri kullanır: “Selim Sırrı Tarcan’ı nasıl tanırsınız?…………..O benden çok akıllıydı, eğer akıllı olmasaydı bugün cezaevinde olurdu”. 

Selim Sırrı Bey İstanbul’a geldiğinin ertesi günü Mühendishaneye gittiği zaman okulun idarecisi kendisine şu ifadeleri kullanır: “Oğlum, siz subay olduğunuz halde politika işlerine girdiniz ve inkılap hadiselerine karıştınız. Ben artık, burada muallimlik etmenizi muvafık bulmuyorum. Sizi Birinci Ordu açıklarına naklettik. Harbiye Nezareti’nin münasip göreceği hizmete tayin etsin”. 

Bir hayal kırıklığı içerisinde dönemin Maarif Nazırı Emrullah Efendi kendisine sahip çıkar ve askerlikten istifa eder. 14 Temmuz 1910 tarihinde “İstanbul Vilayeti, İnzimamiyle Bilumum Vilayeti Osmaniye Mekatibi’nin Terbiye-i Bedeniye Müfettişliği’ne” tayin ettirilir. Böylece Selim Sırrı Bey, İsveç’te eğitim gördüğü okuldaki modern bilgileri gerçek manada uygulama aşaması başlamıştır. 

Haftaya Selim Sırrı (Tarcan) Bey (III) ile devam edeceğiz”.

Görüşmek dileğiyle…….
 

Yazarın Diğer Yazıları