Vehbi Coşkun

1930 ve Elazığ'da Bir Stadyum

Vehbi Coşkun

Avrupa’daki bir stadyumun plânının küçültülmesiyle projelendirilmiş ve 1930 Yılı’nda temeli atılmış…
Saha bölümünde sportîf faaliyetler ile bayram törenleri yapılırken, inşaatı devam ediyormuş.
1938 Yılı’nda tamamlanarak hizmete açılmış.
Tek tribünlü Elazığ Şehir Stadyumu’ndan söz ediyorum.
Adana 5 Ocak Stadyumu ile aynı yıl hizmete giren Elazığ Şehir Stadyumu, bırakın Doğu Anadolu’yu, Türkiye’nin en modern ve en eski stadyumlarından biri durumunda…
***
Buraya kadar olanlar, benim ve akranlarımın dünyaya gelişimizden önce gerçekleşmiş…
Ben, Elazığ Şehir Stadyumu’nun “ilk hâlini” babamın genç bir futbolcu olarak çektirdiği siyah – beyaz fotoğrafta görmüştüm.
Kapalı olan tek tribünün üzerinin açık olduğu, yâni çatısının henüz bulunmadığı dönemde çekilen fotoğrafta; babam, o zaman tribünün önünde yer alan Atatürk büstünü taşıyan kaidenin yanında poz vermişti tek başına…
Sonra, babamla birlikte amatör maçları izlemeye gittiğimiz çocukluk dönemimde yerimizi aldığımız tek tribünün üstü çatıyla kapatılmış, çevre duvarları da yükselmişti Elazığ Şehir Stadyumu’nun. Elazığspor’un olmadığı, babamın da forma giydiği Yolspor’un, Susporla derbi misâli müsabakalar oynadığı ve amatör maçların tribünleri tıklım tıklım doldurduğu zamanlardı o günler…
***
Elazığ Şehir Stadyumu, bugünkü hükûmet konağının yerinde, şehrin batı çıkışındaki Karayolları 8. Bölge Müdürlüğü, güneyde Vali Fahribey Caddesi, doğuda 1960’lı yıllarda hizmete giren Ahmet AYTAR Spor Salonu ve kuzeyde Gazi Caddesi’yle çevrili geniş ve büyük bir alanı kaplıyordu…
Kapalı tribün kuzey yönünde yer alırken, tel örgüyle çevrili olan sahanın batı ve güney kısımları geniş ve boş bir alandan oluşuyor, tamamı “açık” diye adlandırılıyordu…
O dönemde, kapalı tribünün tam karşısına denk gelen yerde portatif de olsa herhangi bir tribün bulunmadığı için hâliyle “maraton” tribünü tâbiri de yoktu. Ama, tam bu bölümde açıkta maç izleyen seyircilerin üzerine çıktıkları “tump” adı verilen meşhûr toprak yığını ya da tümsek bir alan vardı!..
Stada erkenden gidip de tump üzerinde yerini alanlar dışında diğer seyirciler, arada herhangi bir bölmenin de bulunmadığı geniş alanda, tel örgülere yaslanarak 90 dakika ayakta izlerlerdi maçları…
Federasyonun, bölgenin ve takımların bayraklarının çekildiği gönderler tump denilen alanın önünde, tel örgüler içinde, ancak atletizm pistinin kenarında yer alıyordu…
Günümüzde led veya dijital skorbord olarak adlandırılan skor tabelâsı, oyun alanının güney batı kenarında, takımların renklerine boyanmış, ayrıca gol sayısını gösteren rakamların yazılı olduğu teneke levhalardan meydana geliyor ve görevli bir eleman tarafından el mârifetiyle değiştiriliyordu…
***
Şehir Stadyumu’nun ana girişi ikişer kanatlı iki büyük kapıdan oluşur, girişte biletli seyircinin kontrolü sağlansın diye tek kanat açık tutulur, stadyumun dağılışı esnasında açılan kapılarla seyirci çok rahat biçimde tahliye edilirdi…
Stadyum girişindeki büyük ve ferâh mekânda sağa ve sola açılan iki kapıdan tribün altlarına uzanan koridorlara geçilir, koridorların her iki tarafında ise üzerlerinde forma renkleri ve amblemleri bulunan, ayrıca isimleri de yazılı olan amatör kulüplere tahsis edilmiş dâimi soyunma odaları yer alırdı…
Soyunma odalarından yükselen, o dönem deriden imâl edilen toplar ile krampon ayakkabıların yanı sıra forma ve diğer malzemelerin terle karışık keskin kokusu genzimizi yakar, takımlar sahaya çıkarken kramponların taş ve beton karışımı zeminde çıkardıkları ses kulaklarımızda yankılanırken, o ân futbola olan merâkımız ve sevgimizden dolayı müsabakanın heyecânı içimizi kaplardı…
Kuzeydeki odalar tribün eğiminden dolayı ferâh, güneyde yer alan odalar ise basık hâldeydi.
Soyunma odalarında futbolculara tahsis edilmiş, formaların asılacağı, ayakkabıların konulacağı bölümleriyle tahta malzeme dolapları vardı. Toplar ise büyükçe sandık türü kutularda saklanırdı!..
Şehir Stadyumu’nun girişindeki koridorlara sapmadan doğrudan karşıya yürüdüğünüz taktirde, sağ ve sol kenarlarda bulunan taş merdivenlerden tribünlere çıkılır, aradaki orta boşluktan da, sahaya çok yakın olan ve ayakta maç izlenen bölüm ile sahaya çıkılan kapının yer aldığı ön kısma geçilirdi…
***
Stadyum’a, kapalı tribün önünde yer alan büyük kapıdan başka, açık alana girmek için yine Gazi Caddesi’nin devamına açılan küçük bir kapı olmak üzere iki kapıdan seyirci girişi yapılırdı…
Kapalı tribünün hemen doğusunda yer alan küçük kapıdan genelde personel giriş çıkışı yapılır, özellikle Elazığspor kurulduktan sonra maçları izlemeye gelen kadın seyirciler ile futbolcu yakınları, o dönemki ismiyle Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü’ne ait iki katlı küçük bir binanın balkonundan seyrederlerdi müsabakaları…
Önce Elazığ Şehir Stadyumu’nun tribün altındaki soyunma odalarından birini kullanan Elazığspor, daha sonra Ahmet AYTAR ismi verilecek olan Spor Salonu’nda tahsis edilen soyunma odasını kullanmaya, hatta ön ısınmayı salon önündeki alanda yaptıktan sonra müsabakanın hakemleri ve misâfir takımla birlikte maç öncesindeki seremoniye doğu tarafından yürüyerek çıkmaktaydı.
Stadyumun, spor salonunu da kapsayan büyük ve geniş alanından doğu yönüne açılan demir kapısı ise itfaiye ve konuk ekip araçlarının giriş çıkış yaptıkları yerdi…
***
Elazığ Şehir Stadyumu’nun kum toprak karışımı zemini, -kar veya yağmur- her türlü yoğun yağışta sahanın balçık hâle dönüşümünü engeller, mükemmel olduğu zâten belli olan drenaj sistemi sayesinde genelde su tutmayan zeminde küçük alanlarda meydana genel su birikintileri, görevlilerin demir çubuklarla açtıkları delikler vasıtasıyla ânında giderilirdi.
Yağışın olmadığı mevsimlerde oynanacak müsabakalar öncesinde Elazığ Belediyesi’nce şehir stadyumu için tahsis edilen bir itfaiye / arazöz, sert zeminin yumuşatılması amacıyla oyun alanının tamamını sular, kuruyan saha için ilk yarının bitiminde devre arasında sulama işlemi tekrarlanırdı…
İtfaiye / arazöz, Elazığspor’un hafta içinde yaptığı antrenmanlarda da saha kenarında hazır bulunur, futbolcular sıcak havalarda duşlarını aracın hortumundan tazyikle gelen suyla alırken, arkadaşlarına, bazen de hocalarına su şakaları yapar bu yöntemle serinlemelerini sağlarlardı…
***
Elazığ Şehir Stadyumu denilince, fizîkî özelliklerden ziyâde akranlarımızla birlikte yaşadıklarımızı hatırlarız hâlâ…
Elazığspor’un iç saha maçlarının 2.5 Lira olan “kapalı tribün giriş bileti” ücretini ödeme gücü olmayan biz çocuklar için, Elazığ Şehir Stadyumu’na “bedava / beleş” girme konusunda hepimizin denediği üç -dört yöntem vardı…
Kapalı tribün ana giriş kapısında beklemek ve görevli olan Hüseyin -Hüsen- Emi, ya da Alaattin Dayı’nın -Allah, her ikisine de rahmet eylesin- gözlerinin içine bakarak, maç başladıktan sonra; “Hadi, sen geç bakalım” diyerek, bize acıyıp içeri almasını beklemek…
Olmazsa, -bâzen onların da tavsiyesi üzerine- bilet kuyruğuna girmiş bir büyüğümüzü yakalayıp, “Amca / ağabey, beni de içeri aldırır  mısın?” şeklinde bilet alanın yakınıymış gibi davranarak, birlikte kapıdan geçmeyi denemek…
Ya da genelde maç sonuna doğru açılan ve kapıda bekleyen biletsiz seyircilerin toplu hâlde içeri alınmasına karar verilen ânı bekleyip, geç de olsa içeri girmek?
Veya son çâre olarak; en az 5-6 metre yüksekliğinde olan stadyum çevre duvarına tırmanarak, düşme tehlikesini göz önüne alıp, bâzen de hızlı davranmadığınız taktirde sırtınıza veya bacaklarınıza rast gelecek çubuk veya sopanın acısına katlanmak uğruna duvarı aşıp, o yükseklikten içeriye atlayarak kalabalığa karışıp, Elazığspor’un maçını izleyebilmek!
***
Elazığspor’un Maçı’nı izlemeye gelen Millî Takım ve Galatasaray’ın unutulmaz ismi, Gündüz KILIÇ’ın Hürriyet Gazetesi’nde çıkan; “Şehir Stadyumu Elazığ’a yakışmıyor!” mahiyetindeki yazısından sonra, Elazığspor 1974-1975 Sezonu’nda 2. Yarı’da hizmete giren modern Elazığ Atatürk Stadyumu’na taşındı…
Bizler amatör takımlar olarak, kuzey duvarı ve tek tribünü yıkılan Elazığ Şehir Stadyumu’nun sahasında o sezon sonuna kadar maçlarımızı oynamaya devâm ettik?
Atatürk Stadyumu’nun kenarında yapılan dış saha tamamlandığında bizler de şehrin batısına gittik ama; “Bir zamanlar hükûmet konağının yerinde eski stad vardı” diye, nostalji yaşadık hep ve 1930’ların o modern stadını hatırlayıp, ister istemez hüzünlendik!..

Yazarın Diğer Yazıları