Vehbi Coşkun

Fırat Üniversitesi Hastanesi'nde Onbir Gün

Vehbi Coşkun

Sağlık Bakanı Fahrettin KOCA’nın; “Tüm önlemlerimize rağmen, ülkemizde de Covid-19 teşhisi konulmuş bir vaka tespit edilmiştir…” açıklamasını dün gibi hatırlıyorum…

Tam bir yıl önce, toplum olarak tamamen yabancı olduğumuz, dünyadan ve ülkemizden yapılan haberler ve açıklamalarla anlamaya çalıştığımız, dünya çapında olduğu için “pandemi” olarak adlandırılan salgının bu kadar uzun süreceğini, bu kadar can kaybına neden olacağını kimseler tahmin edemiyordu doğrusu?

Hattâ, yaz aylarının başlamasıyla oluşacak sıcaklıkta virüsün yaşayamayacağını anlatan bilim insanları / uzmanlar dahi vardı o günlerde…

Aradan geçen bir yıllık süre zarfında can kaybının yanı sıra, ekonomi, eğitim, sosyal hayat da dâhil olmak üzere “normâl” yaşantımız felç oldu desek, yaşanan mağduriyeti anlatmakta yetersiz kalırız yine de!

O nedenle bugün “normâlleşme” diye nitelenen bir hedefe yöneltilmeye çalışılan insanlık, öte yandan “yeni normâl” diye adlandırılan ve hiçbir zaman eski yaşantımıza dönemeyeceğimize dâir yeni ve farklı bir geleceğe hazırlanmak üzere uyarılara muhâtap oluyor!..

***

Dünyadaki gelişmeleri de tâkip etmek kaydıyla, daha ziyâde ülkemizde alınan önlemler ve uygulanan kurallara / kısıtlamalara uymaya çalışan her bilinçli vatandaş gibi, koronavirüs musîbetinden korunmaya çalıştık…

Bu çabamıza rağmen, 2020 Eylül ayında FÜ Tıp Fakültesi 5. Sınıf Öğrencisi kızım Şevval COŞKUN’un test sonucunun “pozîtif” çıkması dolayısıyla, evimizde gerekli karantina ortamını oluşturup, Abdullahpaşa Mahallesi’nden Aile Hekimimiz Dr Faruk AKSOY’un da yakın ilgi ve yönlendirmesiyle filyasyon ekibinin ilâç tedâvisi neticesinde eşimle ben de “hasta temâslı” olarak pozîtife dönüşmeden bu ilk bâdireyi atlattık…

***

Yine tüm önlem ve kısıtlamalara harfiyen uymamıza rağmen, bu kez 13 Şubat 2021 tarihinde eşim Ayşe COŞKUN’da görülen belirtilerle “pozîtif” çıkan test sonucu, evimize gelen filyasyon ekibiyle 3 kişilik ailemizde 2. karantina dönemini başlatmış oldu.

Kızım Şevvâl’in izolasyon sürecinden edindiğimiz tecrübeyle, evimizde gerekli önlemlerimizi alarak, yine “hasta temâslı” olarak kayıtlara geçip, telefon ya da evimizde kontrollerle gerekli resmî denetimlere tâbi tutulduk…

10 günlük süre zarfında eşim hastalığı “hafif” denilebilecek seviyede atlatırken, kızımla ben de bu süre zarfında ayrı odalarımızda, karantinada ve herhangi bir semptom / belirti göstermeden süreyi tamamlamış, böylece ikinci bâdireyi de atlatmış olduk!..

***

Eşimin “pozîtif” durumu dolayısıyla sistem tarafından 10 gün ertelenen, daha önce TC Sağlık Bakanlığı’ndan almış olduğum randevulu 1. Doz Aşı’mı 23 Şubat tarihinde Aile Hekimliğimde yaptırdım.

O güne kadar herhangi bir semptom / belirti görülmediği ve yıllardır her sabah güneş doğmadan önce bir saat süreyle tempolu yürüyüş ile egzersiz yapmayı sürdürdüğüm hâlde, aşı sonrasında 3 gün süren; sırt üşümesi, terleme, hâlsizlik ve iştâhsızlık sebepleriyle 26 Şubat’ta FÜ Hastanesi Pandemi Âcil Polikliniği’nde muayene olup, test yaptırdım.

Ertesi gün belli olan test sonucu “negatif” olmasına rağmen, şikâyetlerim aynen devam edince, bu kez 28 Şubat Tarihi’nde FÜ Hastanesi normâl Âcil Servisi’ne müracaat edip, durumu anlattım…

Pandemi Âcil Polikliniği’ne oranla hayli yoğun olan normâl Âcil Servis’te görevli intörn doktorların; “Amca iyi görünüyorsun, aşının etkisindendir vs” gibi cevaplarına karşın, Antalya’da Uzman Doktor olarak görev yapan Kızım Tuba ile damadım Mehmet Ali’nin önerileri, yanımda olan FÜ Tıp Fakültesi Öğrencisi Kızım Şevval’in de ısrarıyla, durumu izâh ederek Bilgisayarlı Tomografi çektirdik.

15 Dakika sonra çıkan görüntüden sonuç belli olmuştu, ama ayrıntılı rapor için 1.5 saatlik bir süre gerekliydi…

Neticede BT sonucu ciddiydi; Akciğerimde Covid-19 uyumlu bulgu tespiti yapıldı!..

***

Kızım Şevval’le birlikte FÜ Hastanesi Âcil Polikliniği’nden, Pandemi Âcil Polikliniği’ne geçerek sonucu bildirdik.

26 Şubat’ta yapılan muayene ve “negatif” çıkan test sonucunun, virüsün akciğer bulgusu oluşturması gibi bir gecikme ve dolayısıyla ihmâle yol açtığını anlatmaya çalıştığımız doktor ve sağlık çalışanlarının; “Bizim yapabileceğimiz hiçbir şey yok. Çünkü oksijen satürasyonu belli bir seviyenin altına inmedikçe Bilgisayarlı Tomografi (BT) çekemiyoruz!” cevapları, şahsım bir yana, gereksiz prosedürlerin birçok hastaya teşhis konulmasında nasıl bir engel teşkil ettiğini, neticede de belki farkına bile varılmadan birçok insanımızın hayatına mâl olduğunu göstermesi bakımından “ibretlik” bir olumsuz örnek olsa gerek!..

***

26 Şubat’ta “negatif” çıkan test sonucunun aldatıcılığı, 28 Şubat’ta ısrarlarımızla çekilen Bilgisayarlı Tomografi neticesinde tespit edilen akciğerimdeki Covid-19 uyumlu bulgu dolayısıyla; “yatış ister misiniz?” teklifini kabûl etmemiz üzerine FÜ Hastanesi Pandemi Kliniği’ne yatışım yapılarak, ivedi biçimde ilâç, oksijen ve solunum destek tedâvisine başlandı…

FÜ Enfeksiyon Hastalıkları ABD Öğretim Üyesi Doçent Dr Ayşe Sağmak TATAR, Kızım Şevval’in de 3. Sınıf’ta dersine girmiş, gayet iyi, ilgili ve işinin ehli bir uzman doktordu, aynı zamanda bu rahatsızlığı geçirmiş biri olarak da sağ olsun, tüm hastalarıyla olduğu gibi benim tedâvimle de yakından ilgilendi.

Doçent Dr Ayşe Sağmak TATAR’ı, tam bir yıl önce Kanal Fırat Televizyonu’nda Genel Yayın Yönetmeni Gazeteci arkadaşım Zeki AKBIYIK’la yaptığı Covid-19 / Koronavirüs salgını bilgilendirme programından, gıyabında tanıyordum…

***

Favipiravir etken maddeli ilaç ve antibiyotik vs hapların yanı sıra akciğer için serum yoluyla uygulanan Prednol isimli ilâç, şeker hastalığım olmadığı hâlde şekeri insülinle frenleyecek kadar yükseltiyordu.

Benim kendi tansiyon ve kan sulandırıcı ilâçlarımı da kullanmak şartıyla, kan sulandırıcı ve oksijen uygulamasına da devam edildi.

Kan değerlerim de dâhil olmak üzere tüm verilerin iyiye gitmesi üzerine akciğer tedâvisi için serum yoluyla uygulanan Prednol isimli ilâç, Ayşe hocamın uygulamasıyla yüzde 40 oranında azaltıldı ve sonuçlar gözlemlenmeye başladı…

***

Sonradan tahsis edilen Pandemi Kliniği’nin kapatılması neticesinde, iki gün sonra FÜ Hastanesi’nde 8. Kat’ta bulunan Göğüs Hastalıkları Kliniği’ne yerleştirildik…

Sabah, bazen gece kan alımlarıyla başlayan, rutin ateş, tansiyon, nabız, kan şekeri ölçümleriyle tüm gün devam eden, arada kan sulandırıcı ve insülin enjektesiyle sürdürülen tedâviyle, günler günleri izliyordu…

FÜ Hastanesi’nden Güney Çevreyolu’na uzanan Meryem Dağı’nı da içerisine alan şehir manzarası, sabahın ilk ışıklarıyla birlikte mesâinin başlamasıyla FÜ Kampüsü’nde yer kalmayacak biçimde park eden araçlarla hareketleniyor, mesânin bitimiyle gece lambalarının ışığında boş kalan araç yerlerinin sessizliği hastane odasından hissediliyordu âdeta…

Hastanenin şehir ışıkları altındaki gece sessizliğini kat be kat artıran iki olay yaşadım bu süreçte…

Helikopter kazasında şehit olan Korgeneral Osman ERBAŞ ile silâh arkadaşlarının acısı ve son günlere doğru Hyundai Servisi’nden 20 yıllık ustam Adnan KILIÇ’ın âni bir kalp krizi sonucu genç yaşta hayatını kaybedişinin hüznü, yüreğimi yakıyor hâlâ…

Bu arada iyi bir haber, Ali KOÇ Hocam’ın kalp rahatsızlığından kurtuluşuna vesile olan operasyonunun başarılı geçmesi de beni ziyâdesiyle sevindirdi. Allah, sağlık versin değerli hocama…

***

8 Mart’ta zâten 90’ın altına düşmeyen oksijen satürasyonumun iyi seviyede seyretmesiyle oksijen desteği kesildi ve kan değerlerimin de normâl çıkması durumunda “taburcu” edileceğim söylendi…

Hastaneye yatışımın 11. Günü 10 Mart Çarşamba; Kan değerlerim normâl çıktı ve 10 gün sonra klinikte muayene olmak kaydıyla taburcu edildim.

Aradan geçen sürede refakatçi ve ziyâretçi olmadan yaşanan günler, başta akrabalarım, arkadaşlarım ve yakın çevrem olmak üzere kimseyi rahatsız etmemek ve endişeye sevketmemek amacıyla birkaç dost dışında hastalığımı duyurmama kararımın ne kadar isâbetli olduğunu kanıtlamış oldu.

Bu arada başta FÜ Enfeksiyon Hastalıkları ABD Öğretim Üyesi Doçent Dr Ayşe Sağmak TATAR olmak üzere, FÜ Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü ve Pandemi Servisi’nde görevli sağlık çalışanlarımızın (aralarında tanıdıklar ve öğrencilerim de vardı), özverili, gayretli ve anlayışlı biçimde görev üstlenişlerine bizzât tanık olmanın mutluluğunu da yaşamış oldum.

Moda deyim olduğu için değil ama; gerçekten canlarını tehlikeye atan, ailelerini ikinci plâna iten ve tüm zorluklara rağmen salgınla mücâdeleye devam eden doktor ve sağlık çalışanlarımızdan Allah râzı olsun.

Onlara ne kadar teşekkür etsek azdır.

Her ne kadar 10 gün sonra yapılacak kontrol neticesinde durumum kesinleşecek olsa da doktorumun düşük tempoyla başlamak üzere yürüyüş ve egzersizi önermesi benim adıma mutluluk verici!..

Bu vesileyle bana şifâ veren Allahım, deva ve dua bekleyen tüm hastalarımıza da şâfi ismi hürmetine şifâlar versin.

Zirâ, ben taburcu olurken; tam bir yıldır dünyaya musallat olan bu musîbetten, genç yaşlı demeden nice canları, nice arkadaşlarımızı yitirdiğimiz geldi aklıma…

Onlara rahmet olsun, siz kalın sağlıcakla.

Yazarın Diğer Yazıları